ZAHÎR-i FÂRYÂBÎ - TDV İslâm Ansiklopedisi

ZAHÎR-i FÂRYÂBÎ

ظهير فاريابى
Müellif: MEHMET ATALAY
ZAHÎR-i FÂRYÂBÎ
Müellif: MEHMET ATALAY
Web Sitesi: TDV İslâm Ansiklopedisi
Yayımcı: TDV İslâm Araştırmaları Merkezi
Baskı Tarihi: 2013
Erişim Tarihi: 28.11.2024
Web Adresi:
https://islamansiklopedisi.org.tr/zahir-i-faryabi
MEHMET ATALAY, "ZAHÎR-i FÂRYÂBÎ", TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/zahir-i-faryabi (28.11.2024).
Kopyalama metni

551 (1156) yılı civarında günümüzde Afganistan sınırları içinde kalan Cûzcân bölgesinde Belh şehri yakınlarındaki Fâryâb’da (bugünkü Devletâbâd) doğdu. “Sadrü’l-hükemâ” ve “Melikü’l-kelâm” unvanları ile tanınmış, şiirlerinde genellikle “Zahîr” mahlasını kullanmıştır. İlk eğitimini doğduğu yerde aldı. Daha sonra gittiği Nîşâbur’da altı yıl boyunca Arap edebiyatı, felsefe, matematik ve astronomi öğrenimi gördü. İlk şiirlerini de burada yazmaya başladı. Nîşâbur Emîri Adudüddin Doğan Şah b. Müeyyed’in sarayına intisap ederek kendisi ve vezirleri için methiyeler yazdı. Edebî ilimler yanında aklî ilimlere olan vukufu onu bu konularla ilgili tartışmaların içine çekti. Şair Enverî’nin 581 (1185) yılında, tarih belirterek beş veya yedi gezegenin Mîzan (Terazi) burcunda bulunmasından dolayı büyük bir fırtına kopacağı ve her yeri harap edeceği şeklindeki iddiasına karşı çıkarak bunun gerçekleşmeyeceğine dair bir risâle kaleme alıp Doğan Şah’a gönderdi. Risâlenin Doğan Şah tarafından kabul görmemesi üzerine Zahîr şikâyet mahiyetinde bir kaside, birkaç kıta ve bir rubâî yazarak hükümdara sundu. Ancak gerçekleşmeyeceğini iddia ettiği fırtına yıkıcı şiddette olmasa da 29 Cemâziyelâhir 582 (16 Eylül 1186) tarihinde meydana geldi. Doğan Şah’ın 582’de (1186) ölümünün ardından Nîşâbur’dan ayrılan Zahîr İsfahan’a gitti. Orada Şâfiî âlimi Sadreddin Abdüllatîf el-Hucendî ile tanıştı ve onun yanında kaldığı bir buçuk yıl boyunca kaside yazmaya devam etti. 585 (1189) yılı başlarında Mâzenderan’a ve oradan Azerbaycan’a geçti. Önce Bâvendîler’den Mâzenderan Hükümdarı Hüsâmeddin Erdeşîr b. Hasan’ın, daha sonra Azerbaycan’da İldenizliler’den Atabek Muzafferüddin Kızılarslan Osman’ın, onun vefatının ardından yeğeni Atabek Nusretüddin Ebû Bekir’in hizmetine girdi. Atabek Ebû Bekir’den destek gördü ve onun hakkında birçok kaside kaleme aldı. Bu sırada Selçuklu Sultanı II. Tuğrul’u methettiği şiirler yazdı. Ömrünün sonlarına doğru şiir söylemekten vazgeçti ve Tebriz’de inzivaya çekildi. Vefatında Tebriz’in Surhâb denilen şairler mezarlığına defnedildi.

Nizâmî-i Gencevî, Hâkānî-yi Şirvânî, Cemâleddîn-i İsfahânî, Evhadüddîn-i Enverî, Mücîrüddîn-i Beylekānî, Esîrüddîn-i Ahsîkesî ve Felekî-yi Şirvânî gibi ünlü şairlerin çağdaşı olan Zahîr, hiciv şiirleriyle tanınan Reşîdî-i Semerkandî’nin de talebesidir. Birçok kaynakta Zahîr’in şiirlerinin güzelliğinden söz edilir ve şiirdeki mahareti övülür. Onun asıl edebî gücü ve sanatı kasidelerinde görülür. Kasidelerinde aşırı derecede mübalağaya, yeni mazmun ve mânalara sıkça yer vermiştir. Bu husus özellikle Doğan Şah’ın emri üzerine yazdığı “gevher” redifli kasidesinde açıkça görülür. Kasidelerine çoğunlukla tegazzülle veya tabiatı, mâşukun güzelliğini ve sabahı tavsif ederek başlar. Kasidede kendine has bir üslûbu vardır. Birçok methiye yazmakla birlikte zaman zaman methiyeciliği kınamış, bu tür şiirleri söylemekten dolayı pişmanlık duyduğunu söylemiştir. Emîr Hüsrev-i Dihlevî Ġurretü’l-kemâl adlı eserinde Zahîr’i özel bir üslûp icat eden Senâî, Enverî ve Nizâmî gibi büyük şairler arasında zikreder. Gazelde de başarılı sayılan Zahîr bu türde aşk konularının yanında öğretici, öğüt verici ve tasavvufla ilgili şiirler de kaleme almıştır. Gazelleri Sa‘dî-yi Şîrâzî’nin yazdıkları kadar güzel değilse de başta Sa‘dî olmak üzere Hâfız-ı Şîrâzî ve Molla Câmî gibi şairler tarafından taklit edilmiştir. Nitekim şiirleri hakkında bir atasözü haline gelen, “Eğer Zahîr’in divanını bulursan Kâbe’de bile olsa onu çal” sözü onun şiirlerine olan rağbeti gösterir.

Zahîr’in divanı ölümünden kısa bir süre sonra Şems-i Sücâsî (ö. 602/1205-1206) tarafından bir araya getirilmiştir. Kütüphanelerde halen yetmiş sekiz yazma nüshası bilinen divan çeşitli yerlerde basılmış (Kalküta 1245; Kampur 1285; Leknev 1295, 1307, 1331; Bombay 1912), Şeyh Ahmed Şîrâzî (Tahran 1324), Takī Bîniş (Meşhed 1337, 1345 hş.), Hâşim Razî (Tahran 1338 hş.) ve Asgar-ı Dâdbih (Tahran 1381 hş.) tarafından neşredilmiştir. Şiirleri Şems-i Tabesî ile (ö. 626/1229) Zahîr-i İsfahânî’nin şiirleriyle karıştırıldığından bazı matbu nüshalarda 5848 beyte kadar çıkarılmıştır. Son olarak Emîr Hasan-ı Yezdgirdî’nin yazma ve basma nüshaları karşılaştırarak Dîvân-ı Ẓahîrüddîn-i Fâryâbî adıyla yaptığı neşirde (Tahran 1381 hş.) seksen bir kaside, 106 kıta, dört terkibibend, iki mülemma‘, on gazel, iki mesnevi, 100 rubâî yer almakta ve divan toplam 3717 beyitten meydana gelmektedir. Bir kaside ile bir kıta Arapça’dır. Zahîr’in rubâiyyâtı Rahîm İbrâhim tarafından küçük bir kitap halinde yayımlanmıştır (Karaçi 1377).


BİBLİYOGRAFYA

İbn İsfendiyâr, Târîḫ-i Ṭaberistân (nşr. Muhammed Ramazânî), Tahran 1320 hş., I, 120-121.

Avfî, Teẕkire-i Lübâbü’l-elbâb (nşr. Muhammed-i Abbâsî), Tahran 1361 hş., s. 785-794.

Hamdullah Müstevfî, Târîḫ-i Güzîde (nşr. Abdülhüseyin Nevâî), Tahran 1364 hş., s. 737-738.

Devletşah, Teẕkiretü’ş-şuʿarâʾ (nşr. Muhammed-i Abbâsî), Tahran 1337 hş., s. 122-128.

Ali Şîr Nevâî, Teẕkire-i Mecâlisü’n-nefâʾis (trc. Muhammed Fahrî-yi Herâtî – Hakîm Şah el-Kazvînî, nşr. Ali Asgar Hikmet), Tahran 1363 hş., s. 339-341.

Emîn-i Ahmed-i Râzî, Teẕkire-i Heft İḳlîm (nşr. Seyyid Muhammed Rızâ Tâhirî [Hasret]), Tahran 1378 hş., II, 588-592.

M. Kudretullah Gûpâmevî, Teẕkire-i Netâʾicü’l-efkâr, Bombay 1336 hş., s. 445-447.

Rızâ Kulı Han Hidâyet, Teẕkire-i Riyâżü’l-ʿârifîn (nşr. Ebü’l-Kāsım Râdfer – Gîtâ Uşîdarî), Tahran 1388 hş., s. 453.

İbn Yûsuf-i Şîrâzî, Fihrist-i Kitâbḫâne-i Medrese-i ʿÂlî-yi Sipehsâlâr, Tahran 1316-18 hş., II, 631-635.

Rızâzâde-i Şafak, Târîḫ-i Edebiyyât-ı Îrân, Tahran 1342 hş., s. 188-189.

Ahmed-i Münzevî, Fihrist-i Nüsḫahâ-yi Ḫaṭṭî-yi Fârsî, Tahran 1350 hş., III, 2421-2425.

, II, 2336-2337.

Abdürresûl Hayyâmpûr, Ferheng-i Süḫanverân, Tahran 1340 hş., s. 598.

Âgā Büzürg-i Tahrânî, eẕ-Ẕerîʿa ilâ tes̱ânîfi’ş-Şîʿa, Beyrut 1403/1983, IX, 659-660.

Zebîhullah Safâ, Târîḫ-i Edebiyyât der Îrân, Tahran 1373 hş., II, 750-764.

M. Ali Müderris, Reyḥânetü’l-edeb, Tahran 1374 hş., IV, 75-76.

Fr. de Blois, Persian Literature: A Bio-Bibliographical Survey, London 2004, s. 460-464.

Ali Muhammed Hüner, “Seyrî der Dîvân-ı Ẓahîr-i Fâryâbî”, Âyîne-i Pijûheş, sy. 83, Kum 1382 hş., s. 25-35.

M. Nazif Şahinoğlu, “Zahîr-i Fâryâbî”, , XIII, 451-455.

J. T. P. de Bruijn, “Fāryābī”, , IX, 382-383.

Cl. Huart – [J. T. P. de Bruijn], “Zahīr-i Fāryābī”, , XI, 392-393.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2013 yılında İstanbul’da basılan 44. cildinde, 87-88 numaralı sayfalarda yer almıştır. Matbu nüshayı pdf dosyası olarak indirmek için tıklayınız.
TDV İslâm Ansiklopedisi'nden rastgele bir madde okumak ister misiniz?
BAŞKA BİR MADDE GÖSTER