https://islamansiklopedisi.org.tr/vikayetur-rivaye
Kısaca el-Viḳāye olarak bilinen Viḳāyetü’r-rivâye fî mesâʾili’l-Hidâye, Hanefî mezhebinde “mütûn-i erbaa” veya “mütûn-i selâse” diye anılan özlü fıkıh metinleri (DİA, XIII, 16) arasında yer alır. Eserin müellifinin kimliği konusu, gerek günümüze ulaşan nüshalarında gerekse biyografik/bibliyografik kaynaklarda farklı bilgilerin yer alması sebebiyle çok tartışılmıştır. el-Viḳāye’nin Sadrüşşerîa es-Sânî tarafından yapılan en-Nuḳāye adlı muhtasarını şerheden Hanefî fakihi Kuhistânî ile Kâtib Çelebi ve Leknevî müellifin Burhânüşşerîa Mahmûd b. Sadrüşşerîa el-Evvel (ö. 730/1329-30) olduğu kanaatindedir (Câmiʿu’r-rumûz, s. 10; Keşfü’ẓ-ẓunûn, II, 2020; ʿUmdetü’r-riʿâye, I, 105-106; vefat tarihi için bk. Fasîh-i Hâfî, III, 42). Diğer bazı müellifler ise eseri Burhânüşşerîa Mahmûd’un kardeşi, el-Hidâye şârihlerinden Tâcüşşerîa Ömer b. Sadrüşşerîa el-Evvel’e nisbet etmektedir. Bu iki kardeş biyografi eserlerinde genellikle karıştırılmış ve Tâcüşşerîa lakabı Ömer’e değil Mahmûd’a izâfe edilmiştir (Mahmûd b. Süleyman el-Kefevî, vr. 273a-b; Leknevî, I, 97-106). Tâcüşşerîa’nın oğlu Mes‘ûd Burhânüşşerîa’nın kızıyla evlenmiş ve bu evlilikten el-Viḳāye’nin kendisi için telif edildiği Sadrüşşerîa es-Sânî Ubeydullah b. Mes‘ûd dünyaya gelmiştir. Burhânüşşerîa el-Viḳāye’nin mukaddimesinde, torunu Sadrüşşerîa’nın temel eğitimi sırasında ezberlediği diğer metinlerin yanında fıkıhta da bir metin ezberlemesini arzuladığını, fakat kendisini tatmin edecek bir metin bulamadığından bu eseri kaleme aldığını söyler (Sadrüşşerîa, I, 4). Sadrüşşerîa da Şerḥu’l-Viḳāye’nin mukaddimesinde (I, 4) dedesi eseri telif ederken bir yandan da kendisinin onu ezberlediğini, bir anlamda ezberle telifin paralel yürüdüğünü kaydeder. Sadrüşşerîa hem bu eseri hem el-Viḳāye’yi özetlediği en-Nuḳāye’nin mukaddimesinde el-Viḳāye müellifini “dedem Burhânüşşerîa Mahmûd b. Sadrüşşerîa” şeklinde açıkça yazmış, ayrıca baba tarafından dedesinin lakabını Tâcüşşerîa diye kaydetmiştir (Sadrüşşerîa, I, 3-4; Kuhistânî, I, 9-10; Ali el-Kārî, I, 37-38). Bu da el-Viḳāye müellifinin, onun anne tarafından dedesi Burhânüşşerîa Mahmûd b. Sadrüşşerîa olduğunu kesin biçimde ortaya koymaktadır.
Adından da anlaşılacağı üzere eser, Hanefî fıkıh öğretiminde en çok tutulan ders kitaplarından olan el-Hidâye’deki meselelerden (hukukî önermelerden) derlenmiştir. Burhâneddin el-Mergīnânî, el-Hidâye’de sadece şerhettiği kendi eseri Bidâyetü’l-mübtedî’de yer alan meseleleri tahlil etmekle kalmamış, bu metinde geçmeyen, mezhebin kurucu imamlarından sonra gelen ve daha çok meşâyih adı verilen mezhep otoritelerinin fetvalarından seçilmiş pek çok meseleyi de tahliline ilâve etmiştir. Burhânüşşerîa da bu eserde yer alan meselelerden seçme yoluyla -bir anlamda el-Hidâye’nin delillerini değil meseleler kısmını özetleyerek- el-Viḳāye’yi yazmıştır.
el-Viḳāye, Hanefî hukuk literatüründe “mütûn” adı verilen temel eserler arasında yer alır. Mezhebin ana çatısını oluşturan ve “zâhirü’r-rivâye” denilen mutemet görüşlerin derlendiği bu muhtasarların en önemlileri mütekaddimîn döneminde Şeybânî’nin el-Câmiʿu’ṣ-ṣaġīr’i, Muḫtaṣarü’ṭ-Ṭaḥâvî, Muḫtaṣarü’l-Kerḫî, Hâkim eş-Şehîd’in el-Muḫtaṣarü’l-Kâfî’si ve Muḫtaṣarü’l-Ḳudûrî’dir; müteahhirîn döneminde bunlara Mevsılî’nin el-Muḫtâr’ı, İbnü’s-Sââtî’nin Mecmaʿu’l-baḥreyn’i, Burhânüşşerîa’nın el-Viḳāye’si ve Ebü’l-Berekât en-Nesefî’nin Kenzü’d-deḳāʾiḳ’ı eklenmiştir. el-Viḳāye müteahhirîn döneminde en çok itibar gören üç metinden (mütûn-i selâse) biridir (diğerleri Muḫtaṣarü’l-Ḳudûrî ve Kenzü’d-deḳāʾiḳ; bk. ʿUmdetü’r-riʿâye, I, 47); ayrıca mütûn-i erbaadan (dört metin) biri olarak da kabul edilmektedir (diğerleri Kenzü’d-deḳāʾiḳ, el-Muḫtâr, Mecmaʿu’l-baḥreyn). Bu metinlerin sadece zâhirü’r-rivâyeyi veya mezhep imamına ait görüşleri içerdiğine dair yaygın kanaat söz konusu kitapların ağırlıklı biçimde bu görüşlere dayandığı şeklinde anlaşılmalıdır; zira bunlarda zâhirü’r-rivâye dışındaki görüşler yanında imamın seçkin talebelerinden nakiller de bulunmakta, onlardan sonraki hukukçuların görüşleri de zaman zaman mezhep doktrini olarak vazedilmektedir (a.g.e., I, 48).
Eserde müteahhirîn döneminin özelliği olan karmaşık, dolambaçlı üslûp benimsenmiştir. Bunun sebebi metnin, bir meseleyi açıkça anlatmak amacıyla değil mezhep doktrinini ezberlenebilecek bir üslûpla kaleme almak için yazılmış olmasıdır. Yine müteahhirîn döneminin bir özelliği olarak aynı zamanda edebî bir eser ortaya koyma, hatta çoğu defa ilk okunduğunda anlaşılamayacak bir üslûpta kaleme alma arzusu da bir başka sebep kabul edilebilir. Ayrıca Burhânüşşerîa’nın nesebinin sahâbeden Ubâde b. Sâmit’e dayandığı rivayet edilse de (a.g.e., I, 97) kitapta gündelik hayattan örnekleri Farsça vermesinden hareketle kendi konuşma dilinin Arapça değil Farsça olması ihtimal dahilindedir. Üslûp konusundaki bu olumsuzluğuna rağmen eser yazıldığı dönemden itibaren (muhtemelen VII./XIII. yüzyılın sonları veya VIII./XIV. yüzyılın başları) çok tutulmuş ve Hanefî mezhebinin yayıldığı Hint alt kıtası, Osmanlı coğrafyası ve Orta Asya medreselerinde müellifin torunu Sadrüşşerîa tarafından yazılan şerhle birlikte temel fıkıh öğretimi kitabı haline gelmiştir. Osmanlı medreselerinde öğrenciler ilk yıllarda Sadrüşşerîa’nın kendi adıyla özdeşleşen Şerḥu’l-Viḳāye’sini (Sadrüşşerîa) okur ve ardından el-Hidâye ile yüksek öğrenimlerini tamamlarlardı.
el-Viḳāye üzerine pek çok çalışma yapılmıştır; bunların arasında en önemlisi sözü edilen şerhtir. Sadrüşşerîa el-Viḳāye’yi muhtemelen ezberlemek için uzun bulduğundan en-Nuḳāye muḫtaṣarü’l-Viḳāye adıyla özetlemiştir. Şerḥu’l-Viḳāye de hem ana metnin hem bu muhtasarının şerhi mahiyetindedir (Şerḥu’l-Viḳāye, I, 5). el-Viḳāye’ye dair geniş bir şerh yazan (el-ʿİnâye şerḥu’l-Viḳāye, Süleymaniye Ktp., Cârullah Efendi, nr. 765-766) İznik Medresesi müderrisi Kara Hoca lakaplı Alâeddin Ali Esved’den (ö. 800/1397) itibaren Osmanlı âlimleri esere çok rağbet etmiş, gerek el-Viḳāye gerekse şerhine yönelik çok sayıda hâşiye ve ta‘lik çalışmaları yapılmıştır. Eser üzerine Sadrüşşerîa’dan başka İbn Melek, Musannifek, Şeyhzâde, Alâeddin et-Trablusî gibi birçok âlim şerh yazmış, Sadrüşşerîa’nın defalarca basılan şerhi üzerine de Hayâlî, Kara Sinan, Yâkub Paşa, Ahîzâde Yûsuf Efendi, Fenârî Hasan Çelebi, Sinan Paşa, Hüsamzâde Mustafa Efendi, Niksârî, Hatibzâde Muhyiddin Mehmed Efendi, Hâfız-ı Acem, Karabâğî, İsâmüddin el-İsferâyînî, Birgivî, Kadızâde Ahmed Şemseddin, Hasan Kâfî Akhisârî ve Abdülhay el-Leknevî’nin de (nşr. Salâh Muhammed Ebü’l-Hâc, ʿUmdetü’r-riʿâye ʿalâ Şerḥi’l-Viḳāye, I-VI, Beyrut 2009; es-Siʿâye fî keşfi mâ fî Şerḥi’l-Viḳāye, Lahor 1976) aralarında bulunduğu âlimlerce birçok hâşiye kaleme alınmıştır (Keşfü’ẓ-ẓunûn, II, 2020-2024; Leknevî, I, 107-135; Brockelmann, GAL, I, 468-469; Suppl., I, 646-647; Abdullah Muhammed el-Habeşî, III, 2149-2163). Nizâmeddin el-Bircendî, Takıyyüddin eş-Şümünnî, Musannifek, İbn Kutluboğa, Kuhistânî ve Ali el-Kārî gibi bazı âlimler de en-Nuḳāye’yi şerhetmiştir (DİA, XXXV, 429). Kemalpaşazâde önce el-Viḳāye’nin eksik ve hatalı bulduğu yanlarını tashih eden Iṣlâḥu’l-Viḳāye’yi yazmış, ardından Îżâḥu’l-Iṣlâḥ adıyla bunun şerhini yapmıştır (nşr. Abdullah Dâvûd Halef el-Muhammedî – Mahmûd Şemseddin Emîr el-Huzâî, I-II, Beyrut 1428/2007). Molla Kasım Niğdevî, Tâceddin İbrâhim b. Abdullah el-Hamîdî, Bahâeddinzâde Molla Muhyiddin Mehmed gibi âlimler el-Viḳāye veya bu şerh üzerine yaptıkları çalışmalarda Sadrüşşerîa adına Kemalpaşazâde’yi eleştirmiş, Birgivî ise yazdığı hâşiyede Kemalpaşazâde ile onu eleştirenler arasında hakemlik yapmıştır (Keşfü’ẓ-ẓunûn, II, 2022-2023). el-Viḳāye’nin Türkçe’ye bir kısmı manzum bazı çevirileri yapılmıştır. Balıkesirli Devletoğlu Yûsuf’un manzum Terceme-i Vikāye (Süleymaniye Ktp., Hacı Mahmud Efendi, nr. 4439; Fâtih, nr. 1533), Şemsi Ahmed Paşa’nın (Süleymaniye Ktp., Lâleli, nr. 1980/4) ve Tatar Pazarcıklı Kurd Efendi diye bilinen Mehmed b. Ömer’in Terceme-i Vikāyetü’r-rivâye’si (Süleymaniye Ktp., Hacı Mahmud Efendi, nr. 838, 870) bunlardandır. Muhammed b. Hasan el-Kevâkibî de en-Nuḳāye’yi el-Ferâʾidü’s-seniyye adıyla manzum hale getirmiş (İstanbul 1329), daha sonra bunu el-Fevâʾidü’s-semiyye ismiyle şerhetmiştir (Menârü’l-envâr’ın yine Kevâkibî tarafından yapılan manzum şekli ve şerhiyle birlikte, Bulak 1322-1324). en-Nuḳāye’yi Mirza Kâzım Bey Rusça’ya çevirerek bazı açıklamalarla birlikte yayımlamış, Muhammed Salâh’ın Kazan Türkçesi’yle yaptığı çeviri Arap alfabesiyle basılmıştır (Kazan 1887). el-Viḳāye’nin ayrı olarak ve Sadrüşşerîa şerhiyle birlikte binlerce yazma nüshası mevcuttur ve bunlar genellikle ders kitabı olduklarından kenar notları içermektedir. Eserin ayrı bir modern neşri henüz gerçekleştirilmemişse de Sadrüşşerîa’nın Şerḥu’l-Viḳāye’si (nşr. Salâh Muhammed Ebü’l-Hâc, I-II, Amman 2006) ve hâşiyeleriyle birlikte birçok defa yayımlanmış (DİA, XXXV, 429), üzerine bir yüksek lisans tezi hazırlanmış, ayrıca Balıkesirli Devletoğlu Yûsuf’un Vikāye Tercümesi Türk dili açısından birkaç yüksek lisans ve doktora çalışmasına konu edilmiş, Latin harflere üç farklı transkripsiyonu yapılmıştır (bk. bibl.).
BİBLİYOGRAFYA
Sadrüşşerîa, Şerḥu’l-Viḳāye (nşr. Salâh Muhammed Ebü’l-Hâc), Amman 2006, I, 3-5.
Fasîh-i Hâfî, Mücmel-i Faṣîḥî (nşr. Mahmûd Ferruh), Meşhed 1339 hş., III, 42.
Kuhistânî, Câmiʿu’r-rumûz, İstanbul 1290, s. 9-10.
Mahmûd b. Süleyman el-Kefevî, Ketâʾibü aʿlâmi’l-aḫyâr min fuḳahâʾi meẕhebi’n-Nuʿmâni’l-muḫtâr, Millet Ktp., Feyzullah Efendi, nr. 1381, vr. 273a-b.
Ali el-Kārî, Fetḥu bâbi’l-ʿinâye (nşr. M. Nizâr Temîm – Heysem Nizâr Temîm), Beyrut 1418/1997, I, 37-38.
Keşfü’ẓ-ẓunûn, II, 2020-2024.
Leknevî, ʿUmdetü’r-riʿâye ʿalâ Şerḥi’l-Viḳāye (nşr. Salâh Muhammed Ebü’l-Hâc), Beyrut 2009, I, 47-48, 97-106, 107-135.
Serkîs, Muʿcem, II, 1199-1200.
Brockelmann, GAL, I, 468-469; Suppl., I, 646-647.
Nimet Altunkaynak, Devletoğlu Yusuf, Vikaye Tercümesi: Transkribe-Metin (yüksek lisans tezi, 1992), EÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Mehmet Demir, Devletoğlu Yusuf, Vikaye Tercümesi Metin Dil İncelemesi (doktora tezi, 1999), Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Orazsahat Orazov, Burhanüşşeria ve Vikaye Adlı Eseri (yüksek lisans tezi, 2001), UÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Bilal Aktan, Devletoğlu Yusuf’un Vikaye Tercümesi: İnceleme-Metin-Dizin (doktora tezi, 2002), Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Abdullah Muhammed el-Habeşî, Câmiʿu’ş-şürûḥ ve’l-ḥavâşî, Ebûzabî 1425/2004, III, 2149-2163.
Muʿcemü’l-maḫṭûṭâti’l-mevcûde fî mektebâti İstânbûl ve Ânâṭûlî (haz. Ali Rıza Karabulut), [baskı yeri ve tarihi yok], II, 688-689; III, 1508-1509.
Şükrü Özen, “Sadrüşşerîa”, DİA, XXXV, 427-431.