VÂDİLKEBÎR - TDV İslâm Ansiklopedisi

VÂDİLKEBÎR

الوادي الكبير
VÂDİLKEBÎR
Müellif: CUMHUR ERSİN ADIGÜZEL
Web Sitesi: TDV İslâm Ansiklopedisi
Yayımcı: TDV İslâm Araştırmaları Merkezi
Baskı Tarihi: 2012
Erişim Tarihi: 28.11.2024
Web Adresi:
https://islamansiklopedisi.org.tr/vadilkebir
CUMHUR ERSİN ADIGÜZEL, "VÂDİLKEBÎR", TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/vadilkebir (28.11.2024).
Kopyalama metni

Müslümanların tarihî Betis (Baetis) nehrine verdikleri isim olup günümüzde Guadalquivir (Rio Guadalquivir) diye bilinmektedir. İslâm kaynaklarında el-Vâdi’l-kebîr, en-Nehrü’l-kebîr, en-Nehrü’l-ekber, en-Nehrü’l-a‘zam, en-Nehrü’l-azîm, Nehrü Kurtuba, Nehrü İşbîliye gibi farklı isimlerle kaydedilmiştir. Müslümanların verdiği Vâdilkebîr ismi küçük değişikliklere uğrayarak günümüzde Guadalquivir olmuştur. İber yarımadasının güneyinde yer alan nehir taşımacılığa elverişlidir ve yarımadanın en önemli nehirlerinden biridir. Kuzeydoğu-güneybatı istikametinde akarak Atlas Okyanusu’ndaki Cadiz körfezine ulaşır; yaklaşık 657 km. uzunluğundadır. Adının başında “vâdi” (guada/i) kelimesinin bulunduğu Vâdîşenîl (Genil), Vâdîahmer (Guadalimar), Vâdilbulyûn (Guadalbullón), Vâdîayra (Guadaira), Vâdîermillât (Guadalmelleto) gibi çok sayıda kolu vardır. Bekrî’nin Vâdilkebîr’den bahsederken, “Kurtuba nehri Vâdîbîtî’dir” ifadesini kullanması (el-Mesâlik, I, 239), nehrin eski adının müslümanlarca bilindiğini, fakat Vâdilkebîr isminin yaygınlık kazandığını gösterir. Coğrafyacı Strabon’un kaydettiğine göre antik dönemde gemilerin işlediği Vâdilkebîr, İslâm döneminde de bu özelliğini sürdürmüştür. Nehir üzerinde İşbîliye ile (Sevilla) Kurtuba (Córdoba) arasında ulaşım ve ticaret için kullanılan gemiler vardı. Bekrî’ye göre Kurtuba büyüklüğünü ve zenginliğini Vâdilkebîr kıyısında kurulmasına, yakınındaki madenlere ve vadinin bereketli topraklarına borçludur. Kuzeyden deniz yoluyla gelerek Endülüs sahillerini sıkıştıran Norman tehlikesine karşı Kurtuba’nın güvenliği için II. Hakem’in emriyle 355’ten (966) sonra Vâdilkebîr’de donanma bulundurulmaya başlanmıştır (İbn İzârî, II, 239).

Vâdilkebîr üzerine Kurtuba’da Roma döneminde yapılan, fakat zamanla kullanılmaz hale gelen köprüyü (Kantaratülvâdî) Semh b. Mâlik el-Havlânî tamir ettirmiştir. Nehir üzerine müslümanlar tarafından ilk defa Semh b. Mâlik’in valiliği döneminde 101 (719-20) yılında Kurtuba’da bir köprü yapıldığı bilinmektedir (a.g.e., II, 26). Şeyhürrabve ed-Dımaşkī ise bu köprünün Zehrâ Köprüsü ismini taşıdığını, Abdurrahman el-Gāfikī’nin valiliği devrinde yapıldığını, 800 zirâ uzunluğunda, 20 bâ‘ genişliğinde ve 60 zirâ yüksekliğinde olduğunu, yirmi sekiz kemeri ve on dokuz burcu bulunduğunu kaydetmektedir (Nuḫbeti’d-dehr, s. 39). I. Hişâm da (788-796) köprüyü tamir ettirmiş ve Vâdilkebîr üzerine Kurtuba’da başka bir köprü yaptırmıştır. Makkarî, Hâcib İbn Ebû Âmir el-Mansûr’un 378 (988-89) yılında Vâdilkebîr üzerine bir köprü daha inşa ettirdiğini ve yapımı bir buçuk yıl süren köprü için 140.000 dinar harcadığını belirtmektedir (Nefḥu’ṭ-ṭîb, I, 408). Onun Kantaratülvâdî’yi de onarttığı bilinmektedir. Bu dönemde Endülüs’ün yıllık vergi geliri 3 milyon dinardı (a.g.e., I, 459). Kurtuba’nın yedi kapısından biri Vâdilkebîr’e açılan Bâbülvâdî idi.

Vâdilkebîr’in sularının yükselmesiyle meydana gelen seller Endülüs’te sık karşılaşılan olaylardan biriydi. İbn İzârî bu konuda önemli bilgiler verir. 182’de (798) I. Hakem dönemindeki büyük sel sonrasında Kurtuba’da Vâdilkebîr Köprüsü civarındaki evlerin tamamı tahrip oldu. 288 (901) yılındaki selde ise köprünün ayaklarından biri yıkıldı. 334’te (945-46) meydana gelen büyük sel sırasında su seviyesi Esed Burcu’na kadar yükseldi ve köprünün bir kısmı ile çevresindeki yerler zarar gördü (el-Beyânü’l-muġrib, II, 70, 140, 213). 400 (1009-1010) yılında Kurtuba’da nehrin taşması yüzünden üç gün devam eden sel sırasında 1000 kadar evle çok sayıda köprü ve mescid yıkıldı, 5000 kişi öldü ve büyük zayiat oldu (a.g.e., III, 48, 105).

Şerîf el-İdrîsî, Kurtuba ile İşbîliye arasında nehir yoluyla yapılan yolcu ve yük taşımacılığına dikkat çekerek bu yola Tarîkulvâdî adını verir (Nüzhetü’l-müştâḳ, II, 573-574). Müslüman coğrafyacıların kaydettikleri bilgiler, Vâdilkebîr’in geçtiği alan üzerinde bulunan yerleşim yerlerinin canlı bir ziraî ve ticarî hayata sahip olduğunu gösterir niteliktedir. Himyerî, Vâdilkebîr üzerindeki Kurtuba ve İşbîliye’nin yanı sıra Übezze, Beyyâse (Baeza) ve Beyyâre gibi yerleşim yerlerinin de işlek çarşıları bulunduğunu kaydetmektedir (Ṣıfatü Cezîreti’l-Endelüs, s. 11, 19, 56). Yâkūt el-Hamevî, “Nehr azîm yukālü lehû Vâdilkebîr” diye tavsif edip büyüklükte Dicle ve Nil nehriyle mukayese edilebileceğini ve yük gemilerinin gidip geldiğini söylerken (Muʿcemü’l-büldân, I, 232), Zekeriyyâ el-Kazvînî “en-Nehrü’l-ekber yu‘rafü bi-Vâdilkebîr” diye tanımladığı nehrin iki köprüsünün bulunduğunu belirtir (Âs̱ârü’l-bilâd, s. 552). Kurtuba’da köprü yakınında suyun kabarma seviyesini sınırlı tutabilmek için bir bent yapıldı (, V, 462). Vâdilkebîr kıyısında Rusâfe Sarayı, Münyetü Aceb Sarayı ve sarayın yakınında cüzzamlıları tecrit için bir tesis kuruldu (a.g.e., VI, 166). Makkarî, Kurtuba’nın sahip olduğu dört özellikle diğer şehirlere üstün geldiğini bir şiirinde ifade eder ve bunları Vâdilkebîr üzerindeki köprü, Kurtuba Camii, Medînetüzzehrâ ve şehrin yüksek ilmî seviyesi şeklinde sıralar (Nefḥu’ṭ-ṭîb, I, 153). İşbîliye’nin ortasından geçen nehir şairlere ilham kaynağı teşkil etmiştir. Bazı şairler İşbîliye’yi “Endülüs’ün gelini” (arûsü bilâdi’l-Endelüs) diye nitelerken Vâdilkebîr de gelinin boynundaki gerdanlığın zincirine benzetilmiştir. Nehrin kıyıları aynı zamanda meyve ağaçları ve gölgelikleriyle bir mesire ve av mekânı idi. Nehirden çeşitli balıklar avlanıyordu (a.g.e., I, 208). İşbîliye’den sebze, meyve ve balık gibi yiyeceklerin Kurtuba’ya nakli Vâdilkebîr üzerinden de yapılmaktaydı.


BİBLİYOGRAFYA

, I, 239; II, 890.

Şerîf el-İdrîsî, Nüzhetü’l-müştâḳ, Beyrut 1409/1989, II, 573-574, 579.

, I, 232.

Zekeriyyâ b. Muhammed el-Kazvinî, Âs̱ârü’l-bilâd, Beyrut, ts. (Dâru Sâdır), s. 552.

, II, 26, 46, 49, 70, 140, 213, 239; III, 48, 105.

Ebü’l-Fidâ, Taḳvîmü’l-büldân (nşr. J.-T. Reinaud – W. M.-G. de Slane), Paris 1840, s. 46.

Şeyhürrabve ed-Dımaşkī, Nuḫbetü’d-dehr fî ʿacâʾibi’l-ber ve’l-baḥr (nşr. A. F. Mehren), Leipzig 1923, s. 39.

, V, 234.

İbn Abdülmün‘im el-Himyerî, Ṣıfatü Cezîreti’l-Endelüs, Münteḫabe min Kitâbi’r-Ravżi’l-miʿṭâr (nşr. E. Lévi-Provençal), Kahire 1937, s. 11, 19, 56.

, I, 153, 167-168, 208, 408, 459.

Cumhur Ersin Adıgüzel, İşbîliyye’nin Endülüs’ün Siyasî ve Kültürel Tarihindeki Yeri ve Önemi (yüksek lisans tezi, 2008), İÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü s. 71-74.

C. F. Seybold, “Guadalquivir”, , IV, 816-817.

R. Pinilla-Melguizo, “(al-)Wādi’l-Kabīr”, , XI, 17-18.

Kâzım Çeçen, “Bent”, , V, 462.

Arslan Terzioğlu, “Bîmâristan”, a.e., VI, 166.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2012 yılında İstanbul’da basılan 42. cildinde, 420-421 numaralı sayfalarda yer almıştır. Matbu nüshayı pdf dosyası olarak indirmek için tıklayınız.
TDV İslâm Ansiklopedisi'nden rastgele bir madde okumak ister misiniz?
BAŞKA BİR MADDE GÖSTER