TAŞKÖPRİZÂDE KEMÂLEDDİN EFENDİ - TDV İslâm Ansiklopedisi

TAŞKÖPRİZÂDE KEMÂLEDDİN EFENDİ

Müellif: MEHMET İPŞİRLİ
TAŞKÖPRİZÂDE KEMÂLEDDİN EFENDİ
Müellif: MEHMET İPŞİRLİ
Web Sitesi: TDV İslâm Ansiklopedisi
Yayımcı: TDV İslâm Araştırmaları Merkezi
Baskı Tarihi: 2011
Erişim Tarihi: 28.11.2024
Web Adresi:
https://islamansiklopedisi.org.tr/taskoprizade-kemaleddin-efendi
MEHMET İPŞİRLİ, "TAŞKÖPRİZÂDE KEMÂLEDDİN EFENDİ", TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/taskoprizade-kemaleddin-efendi (28.11.2024).
Kopyalama metni

960’ta (1553) İstanbul’da doğdu. İsmi bazı çağdaş kaynaklarda Kemal olarak geçer. Babası Taşköprizâde Ahmed Efendi’den sonra ailenin en tanınmış üyesidir. Önce babasından ve onun arkadaşlarından ders gördü. Bilhassa Şeyhülislâm Ebüssuûd Efendi’den uzun süre tefsir okuyup onun muîdi olarak mülâzemet aldı. Ayrıca Şeyh Hâfız Ahmed Buhârî ve Aziz Mahmud Hüdâyî Efendi’den ders görüp tahsilini ilerletti. Mülâzemet döneminden sonra çeşitli medreselerde müderrislikte bulundu. Muharrem 984’te (Nisan 1576) 30 akçe ile Unkapanı, Şâban 990’da (Ağustos-Eylül 1582) Yeni Ali Paşa medreselerine müderris oldu. Şevval 993’te (Ekim 1585) Haseki Medresesi pâyesine ulaştı. Receb 996’da (Haziran 1588) Sahn-ı Semân medreselerinden birine, Zilkade 998’de (Eylül 1590) Şehzade Mehmed Medresesi’ne tayin edildi. Ardından kadılık mesleğine geçti. İlk görev yeri Selânik kadılığı idi (Receb 999/Mayıs 1591). Cemâziyelevvel 1001’de (Şubat 1593) Üsküdar kadılığına getirildiyse de bundan memnun kalmayınca Halep kadılığına nakledildi ve Cemâziyelâhir 1003’te (Şubat-Mart 1595) bu görevden ayrıldı. Şevval 1004’te (Haziran 1596) Şam kadılığına tayin edildi ve görev süresi tamamlanınca mâzul oldu. Fakat hemen ardından Şevval 1005’te (Mayıs-Haziran 1597) ikinci defa Halep kadılığına getirildi. Safer 1007’de (Eylül 1598) Bursa kadısı, üç ay sonra Kahire kadısı oldu, ancak oraya gitmeden bir ay içinde görev yeri tekrar Bursa’ya çevrildi. Şâban 1007’de (Mart 1599) Galata Kadısı Hasan Kethüdâzâde ile becayiş yaparak Galata kadılığına geldi. Şâban 1008’de (Şubat-Mart 1600) mâzul olup bir gün sonra ikinci defa Selânik kadılığına gönderildi. Safer 1009’da (Ağustos 1600) Selânik kadılığı Serdar İbrâhim Paşa tarafından Ordu-yı Hümâyun Kadısı Niksârîzâde’ye verilmek istendi, fakat uygun görülmeyince Kemâleddin Efendi görevinde kaldı. Zilkade 1009’da (Mayıs 1601) tekrar mâzul oldu. Zilhicce 1011’de (Mayıs 1603) İstanbul kadılığına getirildi.

Kemâleddin Efendi, Cemâziyelevvel 1012’de (Ekim 1603) Anadolu kazaskerliğine tayin edildi ve ordu ile Macaristan seferine gitti (, nr. 3665, s. 6). Cemâziyelevvel 1013’te (Ekim 1604) mâzul olduysa da aynı yılın Zilhiccesinde (Nisan-Mayıs 1605) eski görevine dönüp Safer 1015’te (Haziran 1606) ayrıldı. Şevval 1018’de (Ocak 1610) üçüncü defa Anadolu kazaskeri oldu ve görevi Zilkade 1019’a (Ocak-Şubat 1611) kadar sürdü. Safer 1021’de (Nisan 1612) Rumeli kazaskerliğine tayin edilen Kemâleddin Efendi, 29 Şâban 1021’de (25 Ekim 1612) bu görevden alındıktan sonra kendisine Gelibolu kazası arpalık olarak verildi. Ramazan 1024’te (Ekim 1615) ikinci defa Rumeli kazaskerliğine getirildi. Bu defaki vazifesi Rebîülâhir 1026’ya (Nisan 1617) kadar sürdü ve Kirmasti ilâvesiyle Mihaliç kazası arpalığıyla yetindi. Safer 1030’da (Ocak 1621) üçüncü defa Rumeli kazaskerliğine tayin edildi. Bu sonuncu görevi sırasında tarihî ve hukukî açıdan eleştirilen bir fetva verdi. III. Mehmed’in 1595’te tahta çıkışında on dokuz şehzadesini boğdurmasının yol açtığı büyük infialden sonra I. Ahmed’in saltanatı başlarında kardeş katline son verilerek hânedanın en büyük üyesine saltanatın intikali ilkesi benimsenmişti. II. Osman, kardeşi Şehzade Mehmed’i bertaraf etmeye karar verip Şeyhülislâm Hocazâde Esad Efendi’den katil fetvası talep etmiş, ancak Esad Efendi bunu şer’i şerîfe ve teamüle aykırı bularak fetva vermemiş, bunun üzerine padişah muhtemelen şeyhülislâmlık vaadiyle Rumeli Kazaskeri Kemâleddin Efendi’den fetva almıştı. Bu durum devlet ricâli ve ulemâ çevrelerinde tepkiyle karşılanmış ve kazaskerin makam hırsıyla hareket ettiği söylenmişti. Kemâleddin Efendi, 21 Mayıs 1621’de II. Osman’ın Leh seferinde ordu ile birlikte mülâzım kadılarla beraber İstanbul’dan hareket etti. Karinâbâd sahrasına varılınca hastalandı ve İstanbul’a dönmesine izin verildi. 4 Şevval 1030’da (22 Ağustos 1621) Tuna nehri kenarında İsakçı’da vefat etti. Naaşı gemiyle İstanbul’a nakledilip Âşık Paşa Camii hazîresine defnedildi.

Eserleri. Kemâleddin Efendi telif ve özellikle tercüme birçok eser yazmıştır. Eserlerinden bazıları Arapça’dır.

1. Mevzûâtü’l-ulûm. Babası Ahmed Efendi’nin ünlü eseri Miftâḥu’s-saʿâde ve miṣbâḥu’s-siyâde’yi bazı ilâve ve yorumlarla birlikte iki cilt halinde Türkçe’ye çevirmiş ve eser İstanbul’da basılmıştır (1313). Ancak eserin Arapça aslı ile karşılaştırılıp Kemâleddin Efendi’nin tercüme tekniği ve ilâvelerinin değerlendirilmesi henüz yapılmamıştır. Bu tercüme Mümin Çevik tarafından sadeleştirilerek yayımlanmıştır (Mevzû‘âtü’l-Ulûm: İlimler Ansiklopedisi, I-II, İstanbul 1975).

2. Kitâbü’l-İstîâb fî ma‘rifeti’l-ashâb. Ashabın biyografisiyle ilgili hacimli bir kitap olan İbn Abdülberr’in eserinin çevirisidir. Kemâleddin Efendi, II. Osman’ın isteği üzerine eseri I. Ahmed’in hocası Sâfî Mustafa Efendi’nin bıraktığı yerden başlayarak tercümeye devam etmişse de ölümü sebebiyle bu tercüme yarım kalmıştır (İÜ Ktp., nr. 1549, 3217; Nuruosmaniye Ktp., nr. 723).

3. Târîh-i Kaht-ı Mısır Tercümesi (Beyazıt Devlet Ktp., Veliyyüddin Efendi, nr. 2407).

4. ʿUddetü aṣḥâbi’l-bidâye ve’n-nihâye fî tecrîdi mesâʾili’l-Hidâye. Mergīnânî’nin eseri üzerine yazılmış Arapça bir fıkıh kitabı olup İstanbul kütüphanelerinde birçok nüshası bulunmaktadır (meselâ bk. Süleymaniye Ktp., Beşir Ağa, nr. 281).

Kemâleddin Efendi’nin diğer eserleri arasında Risâle-i Hüseyin Vâiz Tercümesi, I. Ahmed’in emri üzerine manzum ve mensur olarak münşiyâne bir üslûpla, şerhleri dörder mısra, bazan da ikişer mısra ile yazılmış Hadîs-i Erbaîn Tercümesi, Kasîde-i Bür‘e Tahmîsi ve Sûre-i Kehf Tefsirine Hâşiye (Beyazıt Devlet Ktp., Veliyyüddin Efendi, nr. 377) sayılabilir. Ayrıca II. Osman’ın emriyle kaleme aldığı bir Şehnâme’si olduğu belirtilir (Atâî, s. 642). Târîh-i Sâf, başta Osmanlı Müellifleri olmak üzere birçok kaynakta Kemâleddin Efendi’ye nisbet edilmişse de Hüseyin Gazi Yurdaydın ve Necdet Sakaoğlu neşrinde bu eserin Bostanzâde Yahyâ Efendi’ye ait olduğu ortaya konulmuştur.


BİBLİYOGRAFYA

, nr. 1481, s. 73.

, I, 241, 312, 447, 605-606, 638, 720, 741, 764, 769, 787.

, s. 641-642.

Hasanbeyzâde Ahmed Paşa, Târih (haz. Nezihi Aykut), Ankara 2004, II, 927.

Topçular Kâtibi Abdülkadir (Kadrî) Efendi Târihi (haz. Ziya Yılmazer), Ankara 2003, s. 405, 564, 710, 740, 755.

, II, 348.

, s. 700.

, III, 356-357.

Naîmâ, Târih (haz. Mehmet İpşirli), Ankara 2007, II, 460.

, VIII, 198-199.

, IV, 80.

, I, 347-348.

, I, 710.

, III, 278-279.

Abdülkadir Karahan, İslâm-Türk Edebiyatında Kırk Hadis, İstanbul 1954, s. 214-215.

Cahid Baltacı, XV-XVI. Asırlarda Osmanlı Medreseleri, İstanbul 2005, II, 476, 661, 738, 779.

Mehmet Akman, Osmanlı Devleti’nde Kardeş Katli, İstanbul 1997, s. 105-106.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2011 yılında İstanbul’da basılan 40. cildinde, 152-154 numaralı sayfalarda yer almıştır. Matbu nüshayı pdf dosyası olarak indirmek için tıklayınız.
TDV İslâm Ansiklopedisi'nden rastgele bir madde okumak ister misiniz?
BAŞKA BİR MADDE GÖSTER