SUBHİ MEHMED EFENDİ - TDV İslâm Ansiklopedisi

SUBHİ MEHMED EFENDİ

Müellif: ERHAN AFYONCU
SUBHİ MEHMED EFENDİ
Müellif: ERHAN AFYONCU
Web Sitesi: TDV İslâm Ansiklopedisi
Yayımcı: TDV İslâm Araştırmaları Merkezi
Baskı Tarihi: 2009
Erişim Tarihi: 01.12.2024
Web Adresi:
https://islamansiklopedisi.org.tr/subhi-mehmed-efendi
ERHAN AFYONCU, "SUBHİ MEHMED EFENDİ", TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/subhi-mehmed-efendi (01.12.2024).
Kopyalama metni

İstanbul’da muhtemelen 1710’lu yılların başında doğdu. Beylikçi Halil Fehmi Efendi’nin oğludur. Adı Mehmed olup Subhi bürokraside aldığı lakabıdır. İyi bir tahsil gördü ve babasının mesleği olan kalemiyeye girdi. Önce sadâret mektupçusu İsmâil Efendi’ye intisap etti ve sadâret mektupçuluğunda göreve başladı. Bazı vezirlere vilâyetlerde divan kâtipliği yaptıktan sonra babasının görev yeri olan Dîvân-ı Hümâyun kâtipleri arasına şâkird olarak girdi. Bu göreve hangi tarihte başladığı kesin biçimde tesbit edilememekle birlikte 1147 (1734) yılında gedikli Dîvân-ı Hümâyun şâkirdi sıfatıyla Selânik ve Çirmen sancaklarında zeâmet tasarruf ettiğine dair kayıtlar vardır. Bu zeâmetini, 4 Cemâziyelevvel 1147’de (2 Ekim 1734) kendisi gibi Dîvân-ı Hümâyun şâkirdi olan kardeşi Mustafa Lebîb’in Hudâvendigâr sancağında bulunan 31.897 akçelik zeâmetiyle değiştirdi (, TRD, nr. 872, s. 56). Subhi’nin Hekimoğlu Ali Paşa’nın sadrazamlığında (1732-1735) hâcegân olup iki defa piyade mukabeleciliği, ardından küçük evkaf muhasebeciliği yaptığı söylenir. Ancak bu görevleriyle ilgili arşiv belgelerine henüz rastlanılmamıştır. 6 Rebîülâhir 1150’de (3 Ağustos 1737) sergi nâzırlığına getirilirken önceden hâcegân olduğundan bahsedilmeksizin Dîvân-ı Hümâyun kâtibi diye zikredilir. Bundan dolayı muhtemelen Subhi piyade mukabeleciliği ve küçük evkaf muhasebeciliği görevlerinde bulunmamış veya vekâleten bu görevleri yerine getirmiştir.

Subhi Mehmed, Dîvân-ı Hümâyun kâtibi iken 6 Rebîülâhir 1150’de (3 Ağustos 1737) sergi nâzırlığına tayin edilip 24 Şevval 1150 (14 Şubat 1738) tarihine kadar bu görevde kaldı. Buradan ayrıldıktan sonra Dîvân-ı Hümâyun kâtipliği yaparken 14 Cemâziyelevvel 1152’de (19 Ağustos 1739) vak‘anüvisliğe tayin edildi (, nr. 1571, s. 28). Vak‘anüvis olarak dönemin tarihini kaleme alırken 16 Ramazan 1156’da (3 Kasım 1743) beylikçiliğe getirildi. Osmanlı bürokrasisinin en önemli görevlerinden biri olan beylikçiliğin iş yükünün ağırlığı yüzünden vak‘anüvislik vazifesini hakkıyla yapamaması üzerine 1 Receb 1158’de (30 Temmuz 1745) yerine İzzî Süleyman Efendi tayin edildi.

1159 Muharreminde (Ocak-Şubat 1746) beylikçilikten ayrılan Subhi Mehmed Efendi hayatının sonuna kadar Osmanlı bürokrasisinde hizmet etti. Muharrem 1159 - Muharrem 1160 (Ocak 1746 - Ocak 1747) tarihleri arasında maliye tezkireciliği, 10 Şevval 1161 - 14 Receb 1163 (3 Ekim 1748 - 19 Haziran 1750) arasında arpa eminliği, 6 Şevval 1163 - 7 Şevval 1164 (8 Eylül 1750 - 29 Ağustos 1751), 10 Şevval 1166 - 7 Şevval 1167 (10 Ağustos 1753 - 28 Temmuz 1754) arasında yeniçeri kâtipliği, 7 Zilkade 1168 - 24 Safer 1169 (15 Ağustos 1755 - 29 Kasım 1755) arasında başmuhasebecilik, 8 Şevval 1169 - 9 Rebîülevvel 1170 (6 Temmuz 1756 - 2 Aralık 1756) arasında arpa eminliği, 18 Şevval 1170 - 22 Zilhicce 1171 (6 Temmuz 1757 - 27 Ağustos 1758) arasında Darphâne-i Âmire eminliği, 22 Şâban 1172 - 28 Cemâziyelevvel 1173 (20 Nisan 1759 - 17 Ocak 1760) arasında yeniçeri kâtipliği yaptı. Bu görevden bir yıllık hâcegânlık süresini tamamlamadan önceki göreviyle ilgili bazı iddialar yüzünden azledildi. Darphâne eminliği devresine ait zimmet çıkarılmış, başbâki kulu tarafından tevkif edilmiş, istenen meblağın bir kısmını ödemiş, kalanını taahhüt ederek kurtulmuştur (, X, 769).

Bu hadiseden sonra 5 Şevval 1175’te (29 Nisan 1762) yeniden defter eminliğine getirildi. Bu görevi 8 Şevval 1176 (22 Nisan 1763) tarihine kadar sürdürdü. 6 Şevval 1177 ile 4 Şevval 1178 (8 Nisan 1764 - 27 Mart 1765) tarihleri arasında arpa eminliği, 5 Şevval 1180 ile 4 Şevval 1181 (6 Mart 1767 - 23 Şubat 1768) arasında tekrar başmuhasebecilik yaptı. 1 Şevval 1182’de (8 Şubat 1769) dördüncü defa yeniçeri kâtipliğine tayin edildi ve bu görevdeyken 8 Zilhicce 1182’de (15 Nisan 1769) Osmanlı-Rus savaşında Babadağı kışlağında vefat etti. Oğlu Abdülaziz Efendi hekimbaşılık ve kadılık yapmış, torunu Abdülhamid, Osmanlı bürokrasisinde tezkirecilik ve yeniçeri kâtipliği gibi görevlerde bulunmuştur. Subhi’nin Çemberlitaş’ta bulunan evi civarındaki Hoca Rüstem Camii’ne minber koydurduğu bilinmektedir (a.g.e., X, 771). Orta derecede bir bürokrat olan Subhi Mehmed Efendi şöhretini vak‘anüvisliğine borçludur. Subhi’nin bu işe girişmesinin asıl sebebi I. Mahmud’un kendi döneminin bir bütün halinde toplanmasını istemesidir.

Subhi vak‘anüvis tayin edildikten sonra, 1143-1144 (1730-1731) vekāyiini yazan Mustafa Sâmi Bey ve 1145-1148 (1732-1735) yılları arasındaki hadiseleri kaleme alan Şâkir Hüseyin’in yazdıkları ile bunlara Râmipaşazâde Abdullah Refet Bey ve Hıfzî Mehmed Efendi’nin zeyillerini bir araya getirmek ve yazımı eksik kalmış olan 1148-1152 (1735-1739) yılları arasındaki olayları tamamlamakla görevlendirilmiştir. Böylece Hekimoğlu Ali Paşa ikinci defa sadrazam olduktan (Nisan 1752) sonra onun emriyle I. Mahmud’un cülûsundan kendi sadâret devrine kadar olan 1143-1155 (1730-1742) yılları arasındaki hadiseleri toplayıp yazmaya başlamıştır. Ardından 1155-1156 (1742-1743) yılları olaylarını kaleme almıştır. Eser I. Abdülhamid döneminde yeniden faaliyete geçen matbaada ilk basılan kitaplardandır.

Eserleri. Subhî Tarihi. 18 Rebîülevvel 1143 (1 Ekim 1730) tarihinde I. Mahmud’un cülûsundan başlayıp 24 Zilhicce 1156’da (8 Şubat 1744) Ayşe Sultan’ın Ahmed Paşa ile evlenmesini anlatarak sona erer. 1143-1148 (1730-1735) yılları arası diğer tarihçilerin kaleme aldıkları eserlerin bazı ufak ilâve ve çıkarmalarla bir araya getirilmesinden ibarettir. Bu kısım eserin I. cildini oluşturur. II. cildin 1148-1152 (1735-1739) yıllarına ait vekāyiini eldeki metinlere geniş miktarda eklemelerde bulunarak yeniden kaleme almıştır. 1152’den sonrası müşahedelerine ve birinci elden kaynaklara dayanır. Eserin en önemli kısmı, müellifin bizzat katıldığı ve ayrıntılı biçimde anlattığı 1736-1739 savaşı ve sonrasındaki barış görüşmeleridir. Ayrıca bizzat hazır bulunduğu çeşitli elçi kabullerini nakletmiştir. Eserini kaleme alırken birçok belgeden faydalanmış ve çıkarılan nizamnâmelerin bir kısmını tarihine almıştır. Tayinler, aziller, sürgünler, vefatlar eserde sıkça verilen bilgilerdendir. Kitapta ıssız bir adaya düşen bir denizcinin hikâyesi, düşen gök taşı ve İstanbul’a gelip müslüman olan Avusturya imparatorunun gayri meşrû oğlu gibi ilginç bilgiler de vardır. Müellif eserini hazırlarken Koca Râgıb Paşa’nın Tahkīk u Tevfîk’i ile Bosnalı Kadı Ömer’in Ahvâl-i Gazavât der-Diyâr-ı Bosna adlı eserlerini kullanmıştır. Türk nesrinin önemli örneklerinden biri kabul edilen eser 1198 (1784) yılında İstanbul’da Târîh-i Sâmi, Şâkir ve Subhî adıyla basılmıştır. Kitap, daha sonra matbu nüsha esas alınıp kısmen iki matbu ve üç yazma nüshanın karşılaştırılmasıyla Mesut Aydıner tarafından yeni harflere çevrilmiştir (İstanbul 2007). Subhi’nin eseri kendisinden sonraki müellifler tarafından kullanılmış, özellikle Fındıklılı Şem‘dânîzâde Süleyman, tarihini kaleme alırken bu eserden önemli ölçüde faydalanmıştır (Müri’t-tevârîh, neşredenin girişi, I, s. XX-XXIV).

Subhi, 1736-1739 savaşı, bunun sonunda yapılan Belgrad muahedesini anlatan Târîh-i Belgrad (Müzâkerât-ı Sulhiyye Tarihçesi) adıyla bir eser daha kaleme almıştır. Bu eser birkaç varaklık giriş ve ilâve metin dışında Subhî Tarihi’ndeki ilgili bölümün aynısıdır. İki yüksek lisans tezine konu olan ve Almanca’ya çevrilen eser (trc. F. Hauptmann – M. Vasi – A. Polimac – R. Malli, Die türkische Wiedereroberung von Belgrad 1739. Die Reichsgeschichte Mehmed Subhi’s 1738-1740, Graz 1987) Subhî Tarihi’nin ilk tedvin dönemine ait olmalıdır (Subhî Tarihi, s. LXIX-LXXVI). Subhi, muhtemelen Lâle Devri’ndeki tercüme faaliyetleri içerisinde ayrıca Şerefeddin Fazlullah el-Hüseynî el-Kazvînî’nin el-Muʿcem fî âs̱ârı Mülûki’l-ʿAcem adlı eserini 1143’te (1730) Târîh-i Şâhân-ı Îrân adıyla Türkçe’ye çevirmiştir.


BİBLİYOGRAFYA

Subhî Tarihi: Sâmî ve Şâkir Tarihleri ile Birlikte (haz. Mesut Aydıner), İstanbul 2007.

İzzî, Târih, İstanbul 1199, vr. 2b, 33b, 70b, 181a.

, neşredenin girişi, I, s. XX-XXIV.

Râmiz ve Âdâb-ı Zurafâ’sı: İnceleme-Tenkidli Metin-İndeks-Sözlük (haz. Sadık Erdem), Ankara 1994, s. 180-181.

Vekayi‘nüvis Enverî Sâdullah Efendi ve Tarihi’nin 1. Cildinin Metin ve Tahlili (haz. Muharrem Saffet Çalışkan, doktora tezi, 2000), MÜ Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, s. 24.

, I, 99, 113, 185, 197.

Âkif Mehmed, Târîh-i Cülûs-i Sultân Mustafâ-yı Sâlis, Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 2108, tür.yer.

, III, 220, 377.

, s. 264-266.

, I, 292.

, s. 326.

Erhan Afyoncu, “Osmanlı Müverrihlerine Dair Tevcih Kayıtları I”, , sy. 24 (1999), s. 99-100.

a.mlf., “Osmanlı Müverrihlerine Dair Tevcih Kayıtları II”, a.e., sy. 30 (2005), s. 168-169.

a.mlf., “Vekayi’nüvis Arpaeminizâde Sâmî’nin Hayatı Hakkında Yeni Bilgiler”, Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi, sy. 1, İstanbul 2000, s. 235-242.

“Subhî”, , X, 769-771.

Bekir Kütükoğlu, “Vekāyinüvis”, a.e., XIII, 276-277.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2009 yılında İstanbul’da basılan 37. cildinde, 449-450 numaralı sayfalarda yer almıştır. Matbu nüshayı pdf dosyası olarak indirmek için tıklayınız.
TDV İslâm Ansiklopedisi'nden rastgele bir madde okumak ister misiniz?
BAŞKA BİR MADDE GÖSTER