https://islamansiklopedisi.org.tr/sofu-mehmed-pasa
Vezîriâzamlığı sırasında fazlaca yaşlı olmasından dolayı “Koca”, Yenikapı Mevlevîhânesi’ne mensubiyeti sebebiyle “Mevlevî” ve “Sofu” lakaplarıyla anılır. Hayatının ilk yılları hakkında bilgi yoktur. Kapıkulu süvarisi olduğu, üç defa başdefterdarlıkta bulunan Abdülbâki Efendi’nin yanında önce kâtip, sonra kethüdâ olarak vazife yaptığı belirtilir. Vezîriâzam Hüsrev Paşa’nın Erzurum’da isyan eden Abaza Paşa üzerine harekâtı sırasında yeniçeri ağası Halil Ağa Erzurum valisi olarak tayin edilince 1038 Saferinde (Ekim 1628) yeniçeri ağalığına getirildi, orduya katılmak için İstanbul’dan hareket etti ve isyanın bastırılmasının ardından tekrar İstanbul’a döndü. Ancak bu görevinde fazla kalamadı ve azledildi (Receb-Şâban 1038 / Mart-Nisan 1629). XVII. yüzyılda timar ve zeâmetlerde yapılan değişiklikler sebebiyle Anadolu’da Saruhan, Canik, Karesi gibi sancakların vergileri “muhassıl” denilen memurlarca toplanmaya başlanmış, bu görevliler aynı zamanda vergi topladıkları yerin asayişinden sorumlu tutulmuştu. Mehmed Paşa da yeniçeri ağalığından azledilmesinden sonra Aydın muhassılı oldu. Ardından IV. Murad’ın desteğini alan Vezîriâzam Derviş Mehmed Paşa rakibi İbrâhim Paşa’yı bertaraf edince ondan boşalan başdefterdarlığa tayin edildi (Rebîülevvel 1046 / Ağustos 1636) ve bu sıfatla IV. Murad’ın Bağdat seferine katıldı, fakat sefer dönüşü azledildi (Safer 1049 / Haziran 1639). 1051’de (1641) yeniden başdefterdar olarak 1053 Ramazanına (Kasım 1643) kadar görev yaptı. Muharrem 1054’te (Mart 1644) selefi Kara Hasan Efendi’nin azli üzerine üçüncü defa başdefterdarlığa getirildi. Cemâziyelevvelde (temmuz) yine azledildikten sonra hacca gitmesine izin verildi. Hacdan dönünce vaktinin büyük kısmını Yenikapı Mevlevîhânesi’nde geçirdi.
Mehmed Paşa için asıl önemli gelişmeler Sultan İbrâhim’in hal‘ine teşebbüs edilmesiyle başladı. Osmanlı Devleti’nin XVII. yüzyılda ciddi bir değişim içinde bulunmasının getirdiği fevkalâde zorlu idarî ve maddî sıkıntılara çare olması ümidiyle girişilen teşebbüslerin çoğu zaman sonuçsuz kalması üst düzey yöneticilerin sık sık değişmesine yol açmaktaydı. Vezîriâzam Kemankeş Mustafa Paşa’nın ölümüyle devlet idaresinde ciddi sıkıntılar yaşandı. Sultan İbrâhim’in dengesiz halleri, Cinci Hüseyin Efendi, Silâhdar Yûsuf ve Şekerpâre Hatun’un padişahı etkilemesi büyük bir hoşnutsuzluğa yol açıyordu. Bunlara malî ve idarî ağır sorunlar, Anadolu’daki huzursuzluklar, Venedikliler’in boğazı abluka altında tutması, Girit Savaşı’nın seyrindeki problemler ve Sadrazam Ahmed Paşa’nın kötü idaresi de eklenince ulemâ, bürokrat ve ocak ağaları bir araya gelerek çıkan isyana ön ayak oldular. İsyancıların önde gelenleri vezîriâzam olarak Sofu Mehmed Paşa’yı seçtiler ve Sadrazam Ahmed Paşa’nın katlini padişahtan talep ettiler. Huzuruna gelen Sofu Mehmed Paşa’nın sadâretini kabul eden Sultan İbrâhim, Ahmed Paşa’ya dokunulmamasını istedi. Ayrıca yeni vezîriâzama hakarette bulunarak sadâret makamına geçmek için kulu tahrik ettiğini, isyan hali ortadan kalkınca kendisiyle hesaplaşacağını da söyledi. Mehmed Paşa durumu Fâtih Camii’nde toplanan âsilere bildirince Ahmed Paşa’nın katline ve Sultan İbrâhim’in tahttan indirilmesine karar verildi. Ahmed Paşa’nın yakalanıp öldürülmesi Mehmed Paşa ve taraftarlarının elini güçlendirdi. 18 Receb 1058’de (8 Ağustos 1648) Sultan İbrâhim hal‘edildi ve Şehzade Mehmed tahta çıkarıldı. Kösem Vâlide Sultan, Sultan İbrâhim’in idaresine karşı oluşan hoşnutsuzluk karşısında sipahi kökenli olan, defterdarlık yapmasından dolayı malî sorunlara çözüm üretebilecek, yaşından ötürü kolay bertaraf edilebilecek biri olduğu için Sofu Mehmed Paşa’nın sadâretine itiraz etmedi. Sultan İbrâhim’in kapatıldığı yerdeki feryatları saraydakileri huzursuz etmeye başlayınca iki halifenin bir arada bulunamayacağı hadisi üzerinden yapılan tartışmaların ardından Sultan İbrâhim katledildi. Bu katil sırasında takındığı olumsuz tavırlardan dolayı çok eleştirilen Sofu Mehmed Paşa ağır idarî ve malî sorunlarla uğraşmak zorunda kaldı. Bunlardan ilki sipahilerin ödenemeyen ulûfeleri, ikincisi de Galata, İbrâhim Paşa ve Edirne saraylarında mevcut iç oğlanlarının “taşra çıkma” hadisesiydi. Sultan İbrâhim’in tahttan indirildiği gün iç oğlanları vezîriâzama ve şeyhülislâma çıkmaların uygulanması yönünde talepte bulundu (Mehmed Halîfe, s. 23). Ancak büyük çıkmanın gerçekleştirilmesi halinde hazinenin bu yükü kaldıramayacağı endişesiyle iç oğlanlarının peyderpey çıkarılmasına karar verildi. Bu sebeple vezîriâzam önce onları baskı altına alarak taleplerini geciktirmeye çalıştı, fakat bundan sonuç alamayınca çıkma işinin yakın bir sürede icra edileceği vaadinde bulundu (a.g.e., s. 23-25). Sonunda Enderun’dan 400 kadar gulâmın çıkmasına izin verdi (Abdurrahman Abdi Paşa, s. 11). Bu haberi alan diğer iç oğlanları da çıkma talebinde bulunarak Atmeydanı’nda toplandı ve gayri memnun sipahi zümresinin bunlara katılmasıyla hadise isyana dönüştü. İsyancılar, vezîriâzamın ve Şeyhülislâm Abdürrahim Efendi’nin azlini talep ediyorlardı. Sadrazam ve şeyhülislâm ulemâ ile Yeniçeri Ocağı’nı kendi taraflarına çekti, gönderdikleri adamlar vasıtasıyla sipahilerden bu isyana son verilmesini istedi. Ancak meydanda toplanan kalabalığın bunu reddetmesi üzerine sadrazam, vezirler, ulemâ, yeniçeri ağaları, yeniçeriler, acemi oğlanları ve tersane neferleri silâhlı ve topyekün bir şekilde sipahilere saldırdı. Çıkan çatışmada birçok sipahi hayatını kaybetti. Böylece Atmeydanı Vak‘ası diye anılan isyan sona ermiş oldu (Ramazan 1058 / Ekim 1648). Vak‘adan önce bölüklere yapılan iadelerin tamamı iptal edildi. Ancak vezîriâzam bundan sonra yeniçeri ağalarının nüfuzunu daha fazla hissetmeye başladı. Vâlide Kösem Sultan’ın bazı olumlu icraatları, sahip olduğu padişah nâibliği sıfatının ulemâ ve bürokratlar nezdinde ciddi biçimde eleştirilmesine engel oluşturmuyordu. Hatta bu sıfatının geçici olduğu açıkça dile getiriliyordu. Vezîriâzamın saray masraflarını kısmaya yönelik teşebbüsleri, bazı ulemânın yönlendirilmesiyle saltanat nâibliğine soyunduğu ve divan toplantılarına katılmadığı söylentileri, vâlide sultan aleyhinde olan Karaçelebizâde Abdülaziz Efendi ile yakın dostluğu, vâlide sultanın kontrolündeki yeniçeri ağası Murad Ağa’yı İstanbul’dan uzaklaştırmaya çalışması, hakkında olumsuz bir kanaatin meydana gelmesine zemin hazırladı. Mehmed Paşa’nın, Kösem Sultan tarafından ortadan kaldırılması artık küçük bir sebebin ortaya çıkmasına bağlı hale geldi (Abdurrahman Abdi Paşa, s. 19; Karaçelebizâde Abdülaziz Efendi, Ravzatü’l-ebrâr Zeyli, s. 23). Ayrıca Mehmed Paşa, Venedik elçisi Contarini ile Girit üzerindeki görüşmesi olumsuz neticelenince öfkelenerek elçiyi hapsettirdi. Nihayet Osmanlı donanmasının Foça Limanı’nda Venedikliler karşısındaki başarısızlığı vâlide sultana beklediği fırsatı verdi. 19 Mayıs 1649’da Padişah IV. Mehmed’in huzuruna çıkan Sofu Mehmed Paşa vezîriâzamlıktan azledildi ve bostancıbaşı odasında alıkonuldu, malları müsadere edildi, bir hafta sonra Malkara’ya sürgüne gönderildi. Çok geçmeden İstanbul’dan gönderilen Frenk Ahmed Ağa tarafından seksen yaşını geçmiş olduğu halde idam edilerek Malkara’da defnedildi (Cemâziyelâhir 1059 / Haziran 1649). Aynı âkıbete kethüdâsı Ağazâde Mehmed Çelebi ile Şâmî Murad Efendi de uğradı (6 Cemâziyelâhir 1059 / 17 Haziran 1649). Kaynaklarda devlet işlerinden fazla haberdar olmayan, padişahın yaşının küçüklüğü sebebiyle ve ulemânın teşvikiyle kendisini “veliahd-ı müebbed” olarak gören, ortalığı daha da karıştıran bir devlet adamı şeklinde anılır. Özellikle Kâtib Çelebi onu “sakalını değirmende ağartmamış nâdan ve gabî bir ihtiyar” olarak niteler (Fezleke, III, 878).
BİBLİYOGRAFYA
Kâtib Çelebi, Fezleke (haz. Zeynep Aycibin, doktora tezi, 2007), Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, III, 849-868, 878.
Karaçelebizâde Abdülaziz Efendi, Ravzatü’l-ebrâr Zeyli (haz. Nevzat Kaya), Ankara 2003, s. 1-30.
a.mlf., Kara Çelebizâde Abdülaziz Efendi’nin Ravzatü’l-Ebrâr Adlı Eseri (1299-1648): Tahlil ve Metin (haz. İbrahim Özgül, doktora tezi, 2010), Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. XX, 286, 364, 417.
Mehmed Halîfe, Târîh-i Gılmânî (haz. Ertuğrul Oral, doktora tezi, 2000), MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 19-20, 23-25, 29-30.
Abdurrahman Abdi Paşa, Vekāyi‘nâme (haz. Fahri Ç. Derin), İstanbul 2008, s. 8-20.
Naîmâ, Târih (haz. Mehmet İpşirli), Ankara 2014, II-V, tür.yer.
J. W. Zinkeisen, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi (trc. Nilüfer Epçeli), İstanbul 2011, IV, 558-567.
Ziya Akkaya, Vecihî, Devri ve Eseri (doktora tezi, 1957), AÜ DTCF, tür.yer.
L. P. Peirce, Harem-i Hümayun: Osmanlı İmparatorluğu’nda Hükümranlık ve Kadınlar (trc. Ayşe Berktay), İstanbul 2002, s. 333-334, 373-374.
Abubekir S. Yücel, “İki Halifenin Bir Arada Bulunmaması Anlayışı ve Osmanlı Hükümdarı Sultan İbrahim’in Siyaseten Katli”, İslâmî Araştırmalar, XII/1, Ankara 1991, s. 40-57.