ŞİTÂİYYE - TDV İslâm Ansiklopedisi

ŞİTÂİYYE

شتائيّة
Müellif: HASAN AKSOY
ŞİTÂİYYE
Müellif: HASAN AKSOY
Web Sitesi: TDV İslâm Ansiklopedisi
Yayımcı: TDV İslâm Araştırmaları Merkezi
Baskı Tarihi: 2010
Erişim Tarihi: 01.12.2024
Web Adresi:
https://islamansiklopedisi.org.tr/sitaiyye
HASAN AKSOY, "ŞİTÂİYYE", TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/sitaiyye (01.12.2024).
Kopyalama metni

Arapça şitâ (kış) kelimesinden türetilen şitâiyye “kışla ilgili, kışa ait” mânasına gelir. Kış, kasidelerin teşbîb (nesîb) bölümlerinde asıl methiyeye giriş yapılırken çok yaygın olmamakla birlikte işlenen konulardan biridir (bk. KASİDE). Kıştan, kışın soğuğundan ve sosyal hayata etkilerinden bahseden bu tür şiirler genellikle “der vasf-ı şitâ, kasîde-i şitâiyye der hakk-ı ...” gibi başlıklar taşıdığından şitâiyye olarak anılmıştır. Bu tür şiirler bilhassa XVI. yüzyıldan itibaren yaygınlık kazanmış, özellikle ramazan veya bayramların kışa rastladığı yıllarda şairlerin itibar ettiği manzumeler arasına girmiştir.

Şitâiyyeler Osmanlı kültüründe tabiatın şiire aksini, insanlara etkilerini ve divan şiirinin hayatla irtibatını ortaya koyması bakımından önemli kabul edilmektedir. İnsanların tabiatta gördüğü güzellikleri aksettirmesi, şairlerin tabiatı çeşitli hallere dönüştüren zaman kavramını algılama biçimini göstermesi ve şairane yorumları içermesi yanında şitâiyyeler, Osmanlı şehir toplumunun kıştan ve tabiattan nasıl etkilendiğini, bu mevsimde yaşayış biçiminde meydana gelen değişiklikleri ifade etmesi bakımından birer belge niteliğindedir. Tabiatın olumsuz yanını öne çıkaran ve hayatı kısıtlayan kış mevsimiyle bu mevsimde meydana gelen soğuk, kar, fırtına, yağmur vb.nin etkisi altında kalan şairin bütün bunları muhtelif remiz ve mazmunlarla (Levend, s. 575-580) ve kendi hayal dünyasında estetik zarafete büründürerek anlatması şitâiyyeleri sanat yönünden önemli hale getirir. Kışlık giyecekler, yiyecek ve içecekler, kış hayatı, soğuktan korunma şekilleri, kış kahveleri ve kış sohbetleri şitâiyyelerde zengin tasvirler halinde yer alır. Kasidelerin sonunda şair bu mevsimin övdüğü kişi için uğurlu geçmesini temenni eder ve onun sıhhatle bahara ulaşması için duada bulunur. Şitâiyyeler münasebetiyle bahâriyye ve ıydiyyelerde olduğu gibi şairlerin taltif edilmeleri yahut in‘âma lâyık görülmeleri (Erünsal, XIX [1980], s. 215-216) bu tür şiirlerin yaygınlaşmasında etkili olmuştur. Yazıldıkları dönemin sosyal hayatına dair ipuçları ihtiva eden bu şiirlerde konunun genellikle dış mekân (kış ve insan, kış eğlenceleri), iç mekân (kış meclisleri, kış sohbetleri) ve gelenek görenekler açısından ele alındığı görülmektedir.

Şitâiyye türünde güzel örnekler ortaya koyan şairler arasında Zâtî, Nev‘î, Nef‘î, Nedîm, Sâmî, Enderunlu Fâzıl ve Ziyâ Paşa sayılabilir. Ziyâ Paşa’nın, “Zemistan geldi hükm-i zemherîr erdi cihân üzre / Felek ak câmeler kesti sevâd-ı bûsitân üzre” beytiyle başlayan kasidesi oldukça ünlüdür. Ayrıca divan edebiyatında kış tasvirlerinin yapıldığı gazel, kıta, şarkı, terkibibend gibi nazım şekilleri varsa da bunlar şitâiyye adını taşımaz. Üsküdarlı Aşkî’nin, “Kâr eder mi acabâ kürk ile fistana soğuk / Geçer ilmez hele sûzen gibi kaftana soğuk” beytiyle başlayan gazeliyle (Pala, s. 237) Nedîm’in, “Serd oldu havâ çıkma koyundan kuzucağım” nakaratlı şarkısı (Dîvan, s. 370) bunlardandır. Bursalı Lâmiî Çelebi’nin manzum-mensur Münâzara-i Sultân-ı Bahâr bâ Şehriyâr-ı Şitâ adlı eserinde de (İstanbul 1290) kış çeşitli yönleriyle ele alınmıştır. Latîfî’nin mensur Fusûl-i Erbaa’sının “Fasl-ı Zemistân Risâlesi” adlı bölümünde de çeşitli yönleriyle kıştan bahsedilmektedir. Tanzimat’tan sonra ve günümüz Türk şiirinde de kış mevsimini konu alan çok sayıda şiir yazılmıştır. Bunlar arasında Cenab Şahabeddin’in “Elhân-ı Şitâ”sı önemli sayılır. Şitâiyyeler üzerine Döndü Akarcalı bir yüksek lisans tezi hazırlamış (Şitâiyye Nesiblerinde Dil, Anlatım ve Muhtevâ Özellikleri, 2003, Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü), Bilal Çakıcı da kasideleri incelediği yüksek lisans tezinde (Eski Türk Edebiyatında Kaside Nazım Şekli [XVI. yüzyıl], 1996, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü) konuya temas etmiştir.


BİBLİYOGRAFYA

Lâmiî Çelebi, Bir Bursa Efsanesi: Münâzara-i Sultân-ı Bahâr Bâ-Şehriyâr-ı Şitâ (haz. Sadettin Eğri), İstanbul 2001.

Nev‘î, Divan (haz. Mertol Tulum – M. Ali Tanyeri), İstanbul 1977, s. 65-67, 85-87, 116-119, 444.

Nedîm, Dîvan (haz. Abdülbâki Gölpınarlı), İstanbul 1951, s. 370-371.

Tâhirülmevlevî, Edebiyat Lügatı, İstanbul 1973, s. 139.

Cem Dilçin, Örneklerle Türk Şiir Bilgisi, Ankara 1983, s. 125-127.

Agâh Sırrı Levend, Divan Edebiyatı, İstanbul 1984, s. 575-580.

İskender Pala, Şairlerin Dilinden, İstanbul 2004, s. 236-241.

İsmail E. Erünsal, “Türk Edebiyatı Tarihine Kaynak Olarak Arşivlerin Değeri”, , XIX (1980), s. 215-216.

Mehmed Çavuşoğlu, “Kasîde”, , LII/415-417 (1986), s. 20, 62-68.

, III, 358-359.

Ömer Faruk Akün, “Divan Edebiyatı”, , IX, 408.

Ahmet Sevgi, “Latîfî”, a.e., XXVII, 112.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2010 yılında İstanbul’da basılan 39. cildinde, 216 numaralı sayfada yer almıştır. Matbu nüshayı pdf dosyası olarak indirmek için tıklayınız.
TDV İslâm Ansiklopedisi'nden rastgele bir madde okumak ister misiniz?
BAŞKA BİR MADDE GÖSTER