SÂLİH HULÛSİ PAŞA - TDV İslâm Ansiklopedisi

SÂLİH HULÛSİ PAŞA

Müellif: CEVDET KÜÇÜK
SÂLİH HULÛSİ PAŞA
Müellif: CEVDET KÜÇÜK
Web Sitesi: TDV İslâm Ansiklopedisi
Yayımcı: TDV İslâm Araştırmaları Merkezi
Baskı Tarihi: 2009
Erişim Tarihi: 01.12.2024
Web Adresi:
https://islamansiklopedisi.org.tr/salih-hulusi-pasa
CEVDET KÜÇÜK, "SÂLİH HULÛSİ PAŞA", TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/salih-hulusi-pasa (01.12.2024).
Kopyalama metni

İstanbul’da doğdu. İstanbul liman başkanı Dilâver Paşa’nın oğludur. Kuleli İdâdîsi’ni, Harbiye Mektebi’ni ve Harp Akademisi’ni bitirerek (1888) kurmay yüzbaşı oldu. Askerî eğitimini tamamlamak üzere Almanya’ya gönderildi (1891). Döndükten sonra (1894) Harp Akademisi’ne öğretmen olarak tayin edildi. 1897 Osmanlı-Yunan harbine katıldı. Müşir Deli Fuad Paşa’nın kızıyla evlendi (1901). Kayınpederinin rütbeleri alınıp Şam’a gönderilince o da Diyarbekir’e sürüldü (1903). II. Meşrutiyet’in ilânının (1908) ardından Erkân-ı Harbiyye-i Umûmiyye ikinci başkanlığına getirildi. Rütbesi ferikliğe terfi ettirilerek Edirne’deki İkinci Ordu kumandanlığına atandı. Otuzbir Mart Vak‘ası’nı bastırmak için Selânik’ten yola çıkan Hareket Ordusu’nu destekledi. Ahmed Tevfik Paşa ve Hüseyin Hilmi Paşa hükümetlerinde Harbiye, Hakkı Paşa hükümetinde Bahriye nâzırlığı yaptı. Nâzırlıktan ayrıldıktan sonra Âyan Meclisi üyeliğine tayin edildi (1911). Gazi Ahmed Muhtar Paşa hükümetinde Nâfia ve Kıbrıslı Kâmil Paşa kabinesinde vekâleten Bahriye nâzırı oldu. Balkan barışı için toplanan Londra Konferansı’na delege olarak katıldı. Fakat Mahmud Şevket Paşa hükümeti kurulunca geri çağrıldı. I. Dünya Savaşı sonuna kadar Âyan Meclisi üyeliği dışında hiçbir görev almadı. Karısını tedavi ettirmek üzere gittiği İsviçre’de iken Mondros Mütarekesi imzalandı (30 Ekim 1918). Mütareke şartları yüzünden bir süre İstanbul’a gelemedi. Paris Konferansı’na giderken İsviçre’ye uğrayan Sadrazam Damad Ferid Paşa’dan İstanbul’a dönmesi konusunda yardım istedi. Sadrazam yakında kabinede değişiklik yapacağını, kendisine hükümette görev vermek istediğini ve bu şekilde İstanbul’a dönüşünün kolay olacağını söyledi.

Paris’ten eli boş dönen ve Kuvâ-yi Milliye’ye karşı tutumu yüzünden eleştirilen Damad Ferid Paşa istifa etti ve ertesi günü tekrar görevlendirildi (21 Temmuz 1919). Üçüncü hükümetini hiçbir partiye mensup olmayan tarafsız kimselerden oluşturan Damad Ferid Paşa, Millî Mücadele’ye sempati duyan Ali Rızâ, Ahmed İzzet ve Sâlih paşaları kabineye aldı. Bu üç paşanın ortak özelliği, yaşlı oluşları yanında İttihatçılığa fazla bulaşmamış olmalarına rağmen mektepli asker olmalarından dolayı asker ve sivil bürokrasi tarafından sevilmeleriydi. Bu sebeple bunlar eski düzenden yeni düzene geçişte bir nevi hakemlik rolü oynayabilirlerdi. Bahriye nâzırlığına getirilen Sâlih Paşa, İsviçre’den dönünceye kadar Ali Rızâ Paşa kendisine vekâlet etti. Damad Ferid Paşa’nın olumsuz tutumu yüzünden Anadolu ile İstanbul’un irtibatı kesilince hükümet istifa ettirilerek (30 Eylül 1919) Ali Rızâ Paşa hükümeti kuruldu (2 Ekim 1919). Bahriye nâzırlığı görevini yeni hükümette de koruyan Sâlih Paşa, Kuvâ-yi Milliye ile olan anlaşmazlıkları gidermek için Anadolu’ya bir temsilci gönderilmesini teklif etti. Hükümet de teklif sahibi olarak kendisini görevlendirdi. Amasya’da Mustafa Kemal Paşa, Hüseyin Rauf (Orbay) ve Bekir Sami beylerle üç gece (20-22 Ekim 1919) boyunca müzakerelerde bulundu ve anlaşma sağlanan konularla ilgili beş protokol imzaladı. Böylece Erzurum ve Sivas kongrelerinde alınan kararlar İstanbul hükümeti tarafından kabul edilmiş oldu. Varılan anlaşma gereğince seçimler yapılarak Meclis-i Meb‘ûsan İstanbul’da toplandı (12 Ocak 1920). Fakat İstanbul ile Anadolu’nun barışmasından rahatsız olan İtilâf devletlerinin yoğun baskıları yüzünden Ali Rızâ Paşa hükümeti istifa etmek zorunda kaldı (3 Mart 1920).

Padişah, Ali Rızâ Paşa hükümeti çizgisinde bir hükümetin zorunlu olduğuna kanaat getirerek Sâlih Paşa’yı saraya davet etti. Çağrılış sebebini öğrenince ağlamaya başlayan paşa kesinlikle görevi kabul etmeyeceğini bildirdi. Damad Ferid’in tekrar sadârete geleceğini ve bunun doğuracağı kötü sonuçları anlatan Mâbeyin başkâtibi Ali Fuat Bey (Türkgeldi) tarafından “âdeta zorla” padişahın huzuruna sokuldu. Huzurda da bir süre tereddüt gösteren Sâlih Paşa vezirlik ve müşirlik rütbesine yükseltilerek hükümeti kurmakla görevlendirildi. Padişah, kabineye mebuslardan üye almamasını ve alacağı kimseleri önceden saraya danışmasını istedi. Meclis dışından adam bulmakta zorlandığı için nezâretlerin çoğunu vekâleten dolduran Sâlih Paşa, Bahriye nâzırlığını kendisi yüklendi. Tamamen tarafsız kişilerden oluşan Sâlih Paşa hükümeti padişah tarafından onaylanarak görevine başladı (8 Mart 1920). Ali Fuat Bey, Sâlih Paşa hükümetinin alelacele kurulduğu, derme çatma olduğu, iç ve dış ilişkilerin gerginleştiği bir zamanda böyle bir hükümetin devam edemeyeceğinin Sâlih Paşa tarafından da bilindiğini yazmaktadır (Görüp İşittiklerim, s. 258). Hükümetin kuruluşunu Mustafa Kemal’e bildiren Hüseyin Rauf Bey, Sâlih Paşa iyi niyetli olsa dahi bu hükümetin Damad Ferid’e zaman kazandırmak amacıyla sarayın bir tertibi olduğunu ileri sürüyor ve güvenoyu vermeyeceklerini söylüyordu. İngiliz istihbarat kaynakları, milliyetçiler kendilerinden bir hükümet istedikleri halde padişahın tarafsız bir hükümet kurmayı başardığını ve müttefiklerin desteği olmadan Damad Ferid’i görevlendirmeyeceğini yazıyordu. Bazı gazeteler ise Damad Ferid’in saraya çağrıldığını, kendisine teklif yapıldığını ve paşanın dostlarıyla konağında görüşmeler yaptığını haber veriyordu. Kısacası Damad Ferid tehlikesinin devam ettiği ve Sâlih Paşa hükümetinin uzun sürmeyeceği anlaşılıyordu.

İtilâf devletleri Rum ve Ermeniler’in müslümanlar tarafından katledileceği şâyiasını yaydılar. Hükümet haberleri yalanlayarak bu tür haber yayanların dîvânıharbe verileceğini duyurdu. İstanbul’u işgale başlayan Müttefikler (15/16 Mart gecesi) şehirde sıkıyönetim ilân ederek önemli yerleri ve resmî kurumları işgal ettiler. Milliyetçi mebusları ve devlet adamlarını tutuklayıp Malta adasına sürdüler. İngiliz Elçiliği baştercümanı Ryan sabahleyin Sâlih Paşa’nın evine gelerek işgali resmen tebliğ etti. Eski işgal ile yenisi arasındaki farkı önce kavrayamayan Sâlih Paşa, Ryan’ın sunduğu nota ile bildiriyi okuyunca bunun İstanbul’da hükümetin sonu olduğunu söyledi. Ryan ise bunun arzu edilmediğini, mülkî yönetime karışmak ve meşrû hükümeti zayıflatmak niyetlerinin bulunmadığını, fakat bir süredir var olan “gayri meşrû hükümeti” zayıflatmak istediklerini belirtti. İşgalin, konferans kararlarına karşı direnildiği ve Bâbıâli nezdindeki girişimlerden bir sonuç alınamadığı için yapıldığını söyledi. Sadrazama verilen notada Mustafa Kemal Paşa ile diğer milliyetçi önderlerin Bâbıâli tarafından derhal reddedilmesi isteniyordu. Aksi halde barış şartlarının sertleştirileceği ve işgalin barış antlaşması imzalanıp uygulanıncaya kadar süreceği bildiriliyordu. Nota ile birlikte verilen ve gazetelerde yayımlanan bildiride padişaha açıkça destek verilirken Millî Mücadele liderleri İttihatçılık’la ve padişahın emirlerine uymamakla suçlanıyor ve hükümetten bunların açıkça kınanması isteniyordu. Hemen kabineyi toplayan Sâlih Paşa durumu değerlendirdikten sonra saraya gidip bilgi verdi. Öğleden sonraki toplantıda istifanın gerekli olduğunu söyleyen sadrazam, Dahiliye Nâzırı Hâzım Bey ve bazı nâzırların bunun mücadeleden kaçmak olacağını söylemeleri üzerine istifadan vazgeçti. Müttefiklerin ortak notasına 18 Mart akşamı cevap verilerek işgal için haklı bir gerekçenin bulunmadığı, Anadolu’daki hareketin Yunan işgalinden ve zulmünden kaynaklandığı, Ermenistan ve Pontus devletlerinin kurulacağı söylentilerinin bu etkiyi daha da şiddetlendirdiği bildirildi. Sâlih Paşa istifa etmedikçe müttefiklerin istediği Damad Ferid’in tayini mümkün değildi. Bu yüzden İtilâf devletleri hükümete karşı bir sinir harbi başlattılar. Sâlih Paşa kabinenin sallandığını ve Damad Ferid’in mutlaka geleceğini söylüyor, kalabildiği kadar görevde kalmayı memleket için faydalı görüyor ve istifa etmemekte direniyordu. Bu arada Mustafa Kemal Paşa, Temsil Heyeti adına bütün ülke yönetimine el koyarak İstanbul ile haberleşmeyi kesti ve Ankara’da yeni bir meclisin toplanması çalışmalarına başladı. Anadolu ile birlikte hareket etmek isteyen Sâlih Paşa mebuslardan oluşturduğu bir heyeti Ankara’ya gönderdi. Ancak işgalcilerin millî hareketin derhal durdurulmasını ve Kuvâ-yi Milliye’nin açıkça kınanıp reddedilmesini, aksi takdirde zora başvuracaklarını bildirmeleri üzerine istifa etti (2 Nisan 1920). Böylece yirmi beş günlük Sâlih Paşa hükümetiyle birlikte altı ay önce kurulan Anadolu-İstanbul yakınlaşması da sona erdi. Damad Ferid Paşa hükümeti tarafından hakkında tahkikat başlatılarak müşirlik rütbesi ferikliğe indirilen Sâlih Paşa (18 Temmuz 1920), Ahmed Tevfik Paşa hükümetinin kurulmasıyla (21 Ekim 1920) yargılanmaktan kurtuldu ve eski rütbesi iade edildi.

Sâlih Paşa, Ahmed Tevfik Paşa kabinesinde Bahriye nâzırlığına getirildi. Dahiliye Nâzırı Ahmed İzzet Paşa’nın başkanlığındaki heyetle birlikte Kuvâ-yi Milliye liderleriyle görüşmek ve anlaşmazlıkları halletmek üzere Anadolu’ya gönderildi (2 Aralık 1920). Heyetle Bilecik’te görüşen Mustafa Kemal Paşa, İstanbul hükümetini tanımadığını açıklayarak heyet üyelerini Ankara’ya götürüp üç ay burada alıkoydu. Sâlih ve Ahmed İzzet paşalar millî hareketi her bakımdan destekleyeceklerini, fakat saltanat hukukuna aykırı hiçbir adım atmayacaklarını kesin bir dille ifade ettikleri için İstanbul ile Ankara arasında uzlaşma sağlanamadı. İki Osmanlı müşiri, İstanbul’a döndükten sonra resmî bir görev almayacaklarına dair yazılı taahhütte bulunmalarından sonra salıverildiler (7 Mart 1921). İstanbul’a dönünce verdikleri söz gereğince görevlerinden istifa eden paşalar (23 Nisan 1921), Sakarya savaşının başlangıcında tekrar kabineye alındılar (12 Haziran 1921). Sâlih Paşa daha önce kaybettiği karısının naaşını nakletmek üzere İsviçre’ye gittiğinde (7 Ağustos - 20 Ekim 1921) Millî Mücadele’nin desteklenmesi konusunda Fransa ve İtalya ile gizli temaslarda bulundu. Saltanatın kaldırılması üzerine diğer hükümet üyeleriyle birlikte istifa eden (4 Kasım 1922) Sâlih Paşa, milliyetçi olmakla birlikte kendisinden on yedi yaş küçük ve bir sonraki nesle mensup bir asker olan Atatürk’le hiçbir zaman tam olarak anlaşamadı. Atatürk ona ne görev verdi ne de özel hayatına karıştı. Çok cüzi bir maaşla emekli edilen ve 1934’te Kezrak soyadını alan paşa yoksul bir şekilde yaşadığı İstanbul Göztepe’deki evinde vefat etti (25 Ekim 1939). Mareşallere mahsus cenaze töreniyle Eyüp’e defnedildi. Askerlikten çok politik görevlerde kullanılan Sâlih Paşa dürüst ve samimi bir meşrutiyetçi ve sözüne güvenilir bir kişiydi.


BİBLİYOGRAFYA

Gazi Mustafa Kemal, Nutuk, Ankara 1927, s. 145-283.

, s. 2118-2131.

, IV, 463-564.

Salâhi R. Sonyel, Türk Kurtuluş Savaşı ve Dış Politika, Ankara 1973, I, 148, 151, 153-155, 205-210.

Ali Fuat Türkgeldi, Görüp İşittiklerim, Ankara 1984, s. 38, 42-43, 258-260.

Sina Akşin, İstanbul Hükümetleri ve Millî Mücadele, Ankara 1998, II, 10, 38, 46-48, 98-100, 157-159, 286-287, 381-487.

“Salih Paşa, Hulûsi”, , XXVIII, 79.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2009 yılında İstanbul’da basılan 36. cildinde, 39-41 numaralı sayfalarda yer almıştır. Matbu nüshayı pdf dosyası olarak indirmek için tıklayınız.
TDV İslâm Ansiklopedisi'nden rastgele bir madde okumak ister misiniz?
BAŞKA BİR MADDE GÖSTER