https://islamansiklopedisi.org.tr/receb
Sözlükte “korkmak; saygı duymak, tâzim göstermek” anlamlarına gelen recb kökünden türeyen receb kelimesi saygı duyulan ve savaşmanın haram kabul edildiği dört aydan birinin adı olup dinî gelenekte önemli yeri olan üç ayların ilkidir. Câhiliye devrinde, receb ayı boyunca savaştan ve baskınlardan uzak durulur, özellikle ilk on gününde oruç tutulur, umre ziyaretleri yapılır ve putlardan oluşan tanrılara “atîre” veya “recebiyye” denilen kurbanlar takdim edilirdi. Receb ayının daha önce Arab-ı bâide (Âd ve Semûd) döneminde “hevber”, Arab-ı âribe döneminde “esamm” (sağır) diye adlandırıldığı, kan dökmenin, mala ve ırza dokunmanın yasak olduğu bu ayda kavga ve silâh sesleri, imdat çağrıları duyulmadığı için bu adla anıldığı rivayet edilir. Araplar’ın Mudar kolundan olan Kureyş gibi kabilelerin receb ayına diğer kabilelerden daha fazla saygı göstermesi sebebiyle Hz. Peygamber’in bir hadisinde de geçtiği üzere (aş.bk.) bu aya “receb-i Mudar” denilmekteydi. Öte yandan haram aylardan üçü (zilkade, zilhicce, muharrem) peş peşe geldiği için bunlara “serd” (birbirini takip eden) denilirken receb ayına tek olduğu için “ferd” (münferid) adı verilmiştir. Kaynaklarda receb ayı karşılığında başka isim veya sıfatlar da zikredilmektedir. Osmanlı belgelerinde receb “ب” kısaltmasıyla ve “şerif”, “mürecceb” gibi sıfatlarla birlikte yazılmıştır.
Kur’ân-ı Kerîm’de receb kelimesi geçmemekle birlikte muhtelif âyetlerde haram aylardan söz edilerek bu aylara saygı gösterilmesi emredilmektedir (el-Bakara 2/194, 217; el-Mâide 5/2, 97; et-Tevbe 9/5, 36). Resûl-i Ekrem haram ayları zilkade, zilhicce, muharrem ve receb olarak açıklamıştır (Buhârî, “Meġāzî”, 77; Müslim, “Ḳasâme”, 29). Haram ayların farklı bir önem ve saygınlığa sahip olduğu, bu aylarda işlenen iyilik ve kötülüklere başka zamanlarda işlenenlerden daha fazla mükâfat ve ceza verileceği yönünde genel kabul vardır.
Receb ayının haram aylardan biri olmanın ötesinde bir üstünlüğünün olup olmadığı âlimler arasında tartışılmıştır. Kaynaklarda receb ayının faziletine ve bu aya mahsus ibadetlere dair çok sayıda rivayet yer almaktadır. Klasik literatürde bu rivayetleri derleyen müstakil eserler mevcuttur. Ancak hadis âlimleri bunların büyük çoğunluğunun uydurma, önemli bir kısmının da zayıf olduğunu bildirmiştir. Hz. Peygamber’in receb ayı girdiğinde, “Allahım, receb ve şâbanı bize mübarek kıl ve bizi ramazana ulaştır!” şeklinde dua ettiği yönündeki rivayet (Müsned, I, 259; Ebû Nuaym, VI, 269) zayıf hadisler içinde yer almakla birlikte bu ayın faziletiyle ilgili en çok güvenilen rivayetlerden biri kabul edilir. Resûl-i Ekrem’e isnat edilen, “Receb Allah’ın ayıdır, şâban benim ayımdır, ramazan ise ümmetimin ayıdır”; “Receb ayının diğer aylara üstünlüğü Kur’an’ın diğer sözlere üstünlüğü gibidir” şeklindeki sözlerle receb ayının ilk gecesinde veya herhangi bir gecesinde belirli bir namaz kılmaya teşvik eden rivayetlerin sağlam dayanaklarının bulunmadığı tesbit edilmiştir.
Bu ayda yapılan bazı ibadet ve uygulamalar da âlimler arasında tartışma konusu olmuştur. Görüş ayrılıklarının temelinde, âlimlerin zayıf da olsa bu tür rivayetlerle nâfile ibadetler konusunda amel edilip edilemeyeceği veya bu aya mahsus özel ibadetlerin nâfile ibadetlerle ilgili genel hükümlerin kapsamına girip girmeyeceğiyle ilgili anlayışları ve bid‘at kavramı karşısındaki farklı tutumları yatmaktadır. Receb ayına mahsus ibadetler içinde en çok tartışılanı bu ayda oruç tutma meselesidir. Esasen belirli günler dışında her zaman oruç tutulabileceği ve haram aylardan biri olarak receb ayının bir özelliği olduğu kabul edilmektedir. Nitekim haram aylarda oruç tutmayı teşvik eden hadisler bulunmaktadır (Ebû Dâvûd, “Ṣavm”, 55; İbn Mâce, “Ṣıyâm”, 43). İbn Ömer ve Hasan-ı Basrî gibi sahâbî ve tâbiîlerin haram ayların tamamında oruç tuttukları rivayet edilir. Hz. Peygamber’in receb ayında oruç tutmayı yasakladığı yönündeki hadis (İbn Mâce, “Ṣıyâm”, 43) senedindeki zayıflık sebebiyle bu genel hükmü tahsis edici nitelikte görülmemektedir. Dolayısıyla bazı âlimler, konuyla ilgili zayıf rivayetlerin birbirini desteklediğini ve nâfile ibadetler hususunda bu tür hadislere dayanılmasının câiz olduğunu ileri sürerek receb ayında oruç tutmayı müstehap sayar. Buna karşılık bazı âlimler, Câhiliye döneminde olduğu gibi ramazan ayını gölgede bırakacak şekilde receb ayına özel bir kutsiyet atfedilmesi ve halkın bunu zorunlu bir ibadet olarak algılaması endişesinden dolayı bu ayda oruç tutmayı sakıncalı görmüştür. Bu âlimler görüşlerini Hz. Ebû Bekir, Ömer, İbn Abbas, İbn Ömer gibi sahâbîlerle bazı tâbiîn âlimlerinin söz ve uygulamalarıyla temellendirmeye çalışırlar. Bazı âlimler de özellikle receb ayının tamamını oruçlu geçirmeyi hoş karşılamamış, birkaç gün oruca ara verilmesini ya da bu ayla birlikte başka bir ayda da oruç tutulmasını tavsiye etmiştir. İbn Abbas ve İbn Ömer’in de bu şekilde davrandığına dair rivayetler nakledilmektedir.
Receb ayında kurban kesmeyle ilgili benzer tartışmalar bulunmaktadır. Âlimlerin çoğunluğu, Câhiliye devrinde mevcut olup İslâm’ın ilk yıllarında da geçerli sayılan bu uygulamanın Hz. Peygamber’in, “Atîre yoktur” hadisiyle (Buhârî, “ʿAḳīḳa”, 3-4; Müslim, “Eḍâḥî”, 38) neshedildiği görüşündedir. Bazı âlimler ise atîrenin meşrû olduğunu gösteren başka rivayetlere dayanarak (Ebû Dâvûd, “Eḍâḥî”, 1; Tirmizî, “Eḍâḥî”, 18) bunun müstehap olduğunu söylemiş, Resûl-i Ekrem’in bu uygulamayı tamamen kaldırmayıp sadece zorunlu bir ibadet sayılması niteliğini kaldırdığını, ayrıca bu kurbanın putlar için değil Allah için kesilmesini vurguladığını belirtmişlerdir. Öte yandan Abdullah b. Ömer’in Hz. Peygamber’in receb ayında umre yaptığına dair verdiği bilgi Hz. Âişe tarafından hatalı bulunmuştur (Buhârî, “ʿUmre”, 3; Müslim, “Ḥac”, 219). Bununla birlikte Hz. Ömer ve İbn Ömer gibi sahâbîlerle ilk dönemde yaşayan bazı âlimlerin receb ayında umre yapmalarını delil gösteren âlimlerin çoğunluğu bu ayda umre yapmayı müstehap kabul etmiştir.
Recebin ilk cuma gecesi müslüman toplumların dinî kültüründe Regaib kandili olarak kutlanır. Hadis âlimleri bu gecenin regaib diye adlandırılmasının ve bu gecede kılınması âdet haline gelen regaib namazıyla ilgili rivayetlerin mevzû olduğu hususunda birleşmektedir. Buna rağmen İbnü’s-Salâh ve Ali el-Kārî gibi âlimler bu geceyi vesile ederek ibadet, dua, zikir ve hayırlı işlerle meşgul olmayı faydalı görmüştür. Receb ayında kutlanan gecelerden biri de Mi‘rac gecesidir. Mi‘rac hadisesinin gerçekleşme tarihiyle ilgili farklı rivayetler bulunmakla birlikte müslümanların çoğunluğu mi‘racı Receb ayının 27. gecesinde kutlamaktadır.
BİBLİYOGRAFYA
Müsned (Arnaût), I, 231, 259.
Yahyâ b. Ziyâd el-Ferrâ, el-Eyyâm ve’l-leyâlî ve’ş-şühûr (nşr. İbrâhim el-Ebyârî), Kahire 1400/1980, s. 43-44, 51-52.
Ebû Nuaym, Ḥilye, Beyrut 1405, VI, 269.
Ebû Muhammed Hasan b. Muhammed b. Hasan el-Hallâl, Feżâʾilü şehri receb (Ali el-Kārî, el-Edeb fî receb içinde, nşr. Amr Abdülmün‘im), Tanta 1412/1992, s. 49-79.
Bîrûnî, el-Âs̱ârü’l-bâḳıye ʿani’l-ḳurûni’l-ḫâliye (nşr. C. E. Sachau), Leipzig 1923, s. 60-63, 68-69, 325.
Ahmed b. Hüseyin el-Beyhakī, Feżâʾilü’l-evḳāt (nşr. Adnân Abdurrahman Mecîd el-Kaysî), Mekke 1410/1990, s. 77-110.
Gazzâlî, İḥyâʾ (Beyrut), I, 202-203, 361.
Ebü’l-Ferec İbnü’l-Cevzî, el-Mevżûʿât (nşr. Abdurrahman M. Osman), [baskı yeri yok] 1403/1983 (Dârü’l-fikr), II, 205-208.
İbn Dihye el-Kelbî, Edâʾü mâ vecebe fî vażʿi’l-vażżâʿîn fî receb (nşr. Muhammed b. Süleyman el-Fevzân, yüksek lisans tezi, 1405), Câmiatü’l-İmâm Muhammed b. Suûd el-İslâmiyye Külliyyetü usûli’d-dîn.
Ebû Şâme el-Makdisî, el-Bâʿis ʿalâ inkâri’l-bidaʿ ve’l-ḥavâdis̱ (nşr. Meşhûr Hasan Selmân), Riyad 1410/1990, s. 138-239.
Nevevî, Şerḥu Müslim, VIII, 38-39; XI, 168; XIII, 20, 135-137.
İbn Teymiyye, Mecmûʿu fetâvâ, XXIII, 132-135, 414; XXV, 290-291.
İbn Receb, Leṭâʾifü’l-maʿârif fîmâ li-mevâsimi’l-ʿâm mine’l-veẓâʾif (nşr. Yâsîn M. es-Sevvâs), Dımaşk 1416/1996, s. 217-235.
İbn Hacer el-Askalânî, Tebyînü’l-ʿaceb bimâ verede fî fażli receb (nşr. İbrâhim Yahyâ Ahmed), Kahire 1391/1971.
Ali el-Kārî, el-Edeb fî receb (nşr. Amr Abdülmün‘im), Tanta 1412/1992, s. 1-47.
Abdülganî b. İsmâil en-Nablusî, Feżâʾilü’ş-şühûr ve’l-eyyâm (nşr. Mustafa Abdülkādir Atâ), Beyrut 1406/1986, s. 27-32.
Şevkânî, Neylü’l-evṭâr, IV, 274-278; V, 157-159.
M. Cemâleddin el-Kāsımî, Iṣlâḥu’l-mesâcid mine’l-bidaʿ ve’l-ʿavâʾid, Cezayir 1989, s. 71-72.
Mahmûd Şükrî el-Âlûsî, Bulûġu’l-ereb fî maʿrifeti aḥvâli’l-ʿArab (nşr. M. Behcet el-Eserî), Beyrut, ts. (Dârü’l-kütübi’l-ilmiyye), III, 76-80.
Cevâd Ali, el-Mufaṣṣal, III, 454-462.
Enîs Ferîha, Esmâʾü’l-eşhur ve’l-ʿaded ve’l-eyyâm ve tefsîru meʿânîhâ, Trablus 1988, s. 68-71.
Amr Abdülmün‘im, eṣ-Ṣaḥîḥ min feżâʾili’s-sâʿât ve’l-eyyâm ve’ş-şühûr ve mâ übtüdiʿa fîhâ, Tanta 1413/1993, s. 67-68.
Seyyid Abdülhâliḳ en-Nakvî, “Taḥḳīḳu esâmi’ş-şühûri’l-ʿArabiyye ve eyyâmi’l-üsbûʿ”, S̱eḳāfetü’l-Hind, XIII/4, New Delhi 1962, s. 17-18.
M. J. Kister, “Radjab is the Month of God”, IOS, I (1971), s. 191-223.
a.mlf., “Rad̲j̲ab”, EI2 (İng.), VIII, 373-375.
Muhammed el-Ahmedî Ebü’n-Nûr, “Receb beyne’l-Câhiliyye ve’l-İslâm”, ME, XLVIII/5 (1976), s. 603-610.