NİYAZ ÂYİNİ - TDV İslâm Ansiklopedisi

NİYAZ ÂYİNİ

Müellif: ERDOĞAN ATEŞ
NİYAZ ÂYİNİ
Müellif: ERDOĞAN ATEŞ
Web Sitesi: TDV İslâm Ansiklopedisi
Yayımcı: TDV İslâm Araştırmaları Merkezi
Baskı Tarihi: 2007
Erişim Tarihi: 01.12.2024
Web Adresi:
https://islamansiklopedisi.org.tr/niyaz-ayini
ERDOĞAN ATEŞ, "NİYAZ ÂYİNİ", TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/niyaz-ayini (01.12.2024).
Kopyalama metni

Mevlevî âyini icrası esnasında dinleyiciler üzerinde meydana gelen mânevî neşeden dolayı semâ meclisinin biraz daha uzatılması isteği doğrultusunda icra edilir. Bazan semâ icrasında dördüncü selâma gelindiğinde tarikat mensubu şeyh veya can, derviş yahut mukabeleyi seyreden ziyaretçilerden biri, “nezr-i Mevlânâ” denen dokuz ve dokuzun katlarından oluşan bir miktar parayı semâzenbaşıya gönderir. “Niyaz” adı verilen bu para, son selâm bitmeden semâzenbaşı tarafından kudümzenbaşının sağ kudümünün üstüne bırakılır. Bunun üzerine Mevlevî âyininin bitiminde son peşrev çalınmadan neyzenbaşının icra edilen âyîn-i şerifin makamından segâh makamına kısa bir geçiş taksimi yapmasının ardından niyaz âyini (mukabelesi) başlar. Niyaz âyini önce segâh makamında devr-i revân usulünde ağır bir ritimle devam eder.

Ayrıca, “İy âşikān iy âşikān men hâkrâ gevher künem / İy mutribân iy mutribân deff-i şümâ pür-zer künem” (Ey âşıklar ey âşıklar, ben toprağı inci yaparım; ey sâzendeler ey sâzendeler, definizi altınla doldururum) beytiyle başlayan hüseynî makamındaki âyin okunduğu zaman şeyh saz heyetine bir miktar para yollar. Âyinin uzatılacağı anlamına gelen bu hareketin ardından niyaz mukabelesi yapılır. “Şem‘-i rûhuna cismimi pervâne düşürdüm / Evrâk-ı dili âteş-i sûzâne düşürdüm / Bir katre iken kendimi ummâne düşürdüm / Takrîr edemem derd-i derûnum elemim var / Mevlâyı seversen beni söyletme gamım var” mısralarından ibaret ilâhi ile başlar ve bunu aynı makamda yürük semâi usulünde, “Dinle sözümü sana direm özge edâdır / Dervîş olana lâzım olan aşk-ı Hudâ’dır / Âşığın nesi var ise mâşûka fedâdır / Semâ safâ câna vefâ (safâ) rûha gıdâdır // Aşk ile gelin eyleyelim zevk u safâyı / Göklere değin irgürelim hûy ile hâyı / Mestâne olup depredelim çeng ile nâyı / Semâ safâ câna vefâ (safâ) rûha gıdâdır // Ey sôfî bizim sohbetimiz câna safâdır / Bir cur‘amızı nûş edegör derde devâdır / Hak ile bizim ettiğimiz ahde vefâdır / Semâ safâ câna vefâ (safâ) rûha gıdâdır // Aşk ile gelin tâlib-i cûyende olalım / Zevk ile safâlar sürelim zinde olalım / Hazret-i Mevlânâ’ya gelin bende olalım / Semâ safâ câna vefâ (safâ) rûha gıdâdır” mısralarından meydana gelen ilâhi takip eder. Bu eserlerden sonra yürük semâi usulündeki bir saz terennümü ve çoğunlukla neyle yapılan son taksimle niyaz âyini tamamlanır. Niyaz âyininin bir diğer şekli daha vardı. Bu da yukarıda zikredilen iki ilâhinin yerine Hamâmîzâde İsmâil Dede’nin bestelemiş olduğu sabâ-bûselik âyinindeki “Ben bilmez idim gizli ıyân hep sen imişsin / Tenlerde vü canlarda nihân hep sen imişsin / Senden bu cihân içre nişân ister idim ben / Âhir bunu bildim ki cihân hep sen imişsin” kıtası ile Mevlevî âyinlerinden birinin bu kıtanın makamına uygun düşen, “Ey ki hezâr-âferîn bu nice sultân olur / Kulu olan kişiler husrev ü hâkān olur / Her kim bugün Veled’e inanuban yüz süre / Yoksul ise bay olur, bay ise sultan olur” beyitlerinin okunmasından sonra aynı makamdan bir yürük semâinin çalınıp kısa bir taksimle niyaz âyininin sona ermesi şeklinde olurdu. 1909 yılından itibaren yapılan niyaz âyinlerinde “Şem‘-i rûhuna ...” ilâhisinin yerine sözleri Veled İzbudak’a, bestesi Zekâizâde Ahmed Efendi’ye ait olan müstear makamında, “Geçtim hevesât-ı dünyevîden” mısraı ile başlayan ilâhinin okunması âdet haline gelmiştir.

Niyaz âyininin sözlerinin ve bestesinin kime ait olduğu konusunda kaynaklarda kesin bir kayıt bulunmamaktadır. Günümüzdeki bazı nota neşriyatında hiçbir kaynağa dayanmaksızın eserlerin Sultan Veled’e ait olduğu ifade edilmekteyse de bu bilgilerin tahminden öteye geçmediği anlaşılmaktadır. Ayrıca Halil Can yine hiçbir kaynak göstermeden devr-i revân usulündeki birinci kısmın bestesinin IV. Murad dönemi üstatlarından Derviş Ömer Efendi’ye ait olduğunu ifade eder.


BİBLİYOGRAFYA

“Mevlevîlerde Niyaz Âyini Nasıl Yapılırdı?”, Türk Musikisi Klasiklerinden Mevlevî Âyinleri, İstanbul 1934 (İstanbul Konservatuvarı neşriyatı), VII, 369-372.

Abdülbâki Gölpınarlı, Mevlânâ’dan Sonra Mevlevîlik, İstanbul 1983, s. 379.

Mehmet Nazmi Özalp, Türk Mûsikîsi Beste Formları, Ankara 1992, s. 50-51.

Cinuçen Tanrıkorur, Osmanlı Dönemi Türk Mûsikîsi, İstanbul 2003, s. 113-114.

Erdoğan Ateş, “Niyaz Kavramı ve Mevlevilikte Niyaz İlâhisine Güfte-Beste Açısından Bakış”, Uluslararası Mevlânâ, Mesnevî, Mevlevîhâneler Sempozyumu, Manisa 2006, s. 377-384.

Halil Can, “Dinî Türk Musikisi Lûgatı”, , sy. 221 (1966), s. 147.

Nuri Özcan, “Türk Dinî Mûsikîsi Şaheserleri Mevlevî Âyinleri”, Keşkül: Sûfî Gelenek ve Hayat, sy. 7, İstanbul 2006, s. 97-98.

, II, 702.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2007 yılında İstanbul’da basılan 33. cildinde, 166 numaralı sayfada yer almıştır. Matbu nüshayı pdf dosyası olarak indirmek için tıklayınız.
TDV İslâm Ansiklopedisi'nden rastgele bir madde okumak ister misiniz?
BAŞKA BİR MADDE GÖSTER