https://islamansiklopedisi.org.tr/molla-cezeri
X. (XVI.) yüzyılın ikinci yarısında Cizre’de doğduğu tahmin edilmektedir. VI (XII) veya IX. (XV.) yüzyıl gibi daha erken dönemlerde yaşadığı ileri sürülmüşse de eserinde Cizre Beyliği Emîri III. Şeref Han’ı (ö. 1027/1618) zikretmesi, Fakī-yi Teyrân’ın onunla 1031’de (1622) müşâarede bulunması (Sadînî, s. 45-46, 220) ve Şeyh Ahmed-i Hânî’nin (ö. 1119/1707) kendisine atıfta bulunması (Mem ü Zîn, s. 16) bu görüşlerin yanlışlığını kanıtlamaktadır. Şiirlerinde kendi adını Ahmed olarak yazmış, divanının bazı yazma nüshalarının başında babasının adı Muhammed şeklinde kaydedilmiştir. Genellikle “molla” kelimesinin karşılığı olan “Melâ”, bazan da “aşk ve sevgi oklarının hedefi” anlamındaki “Nişânî” mahlaslarını kullanmış, fakat daha çok Molla Cezerî (Melâ-yi Cizîrî) diye şöhret bulmuştur.
Ana dili Kürtçe’nin bütün lehçelerinden başka Arapça, Farsça ve Türkçe bilen Molla Cezerî’nin çeşitli şehirleri ve müslüman topluluklarını zikretmesi ve bazı fıkıh eserlerine atıfta bulunması onun medrese kültürüne de sahip bulunduğunu gösterir. Fakī-yi Teyrân’ın Cezerî’nin ölümü üzerine yazdığı bir beytin (Sadînî, s. 19, 149) ebced hesabıyla 1050 (1640) yılını vermesi (MacKenzie, s. 128-129; Herekol Azizan, sy. 33 [1941], s. 812) onun vefat tarihini ortaya çıkarmaktadır. Kabri, ders verdiği Cizre’deki Kırmızı Medrese’nin alt katında olup ziyaretgâh haline gelmiştir.
Molla Cezerî’ye dair bu bilgiler, hakkında şiirler yazdığı Cizre beyinin II. Şeref mi (Emîr Şeref b. Bedr) yoksa III. Şeref mi (Emîr Şeref b. Abdal) olduğu konusundaki karışıklığa da (Yaşın, s. 118-120) açıklık getirmektedir. Cezerî’nin 1505 yılında Cizre’yi Akkoyunlular’dan alan II. Şeref’i görmüş olması mümkün değildir. Bu sebeple onun “ey şehinşâh-ı muazzam” diye hitap ettiği emîrin 1005’te (1597) hayatta bulunan (Şeref Han, s. 166) III. Şeref olduğu anlaşılmaktadır.
Bazı kaynaklarda Molla Cezerî’nin öğrencisi olarak Fakī-yi Teyrân’ın adı geçmekteyse de birbirlerini tanıyan bu iki zat arasında hocalık-talebelik münasebetinin bulunduğuna dair kesin bilgi yoktur. Hakkâri yöresinde doğup Eruh ve Cizre medreselerinde yetişen ve asıl adı Muhammed olan Fakī-yi Teyrân’ın Kürtçe yazılmış Şeyh-i San’ân adlı manzum eseriyle (nşr. M. B. Rudenko, Moskova 1965; Stockholm 1986) bazı şiirleri mevcuttur (Sadînî, s. 111-264). Öte yandan Cizre Beyliği prenslerinden Emîr İmâdüddin’in de “üstat” diye hitap ettiği Cezerî’yle dostluğunun bulunduğu anlaşılmaktadır (Ahmed b. Muhammed el-Buhtî ez-Zivingî, s. 895, 913).
Cezerî’nin bilinen eseri 114 şiirden meydana gelen Kürtçe mürettep divanıdır. Eserde muhtemelen Cezerî’nin öğrencileri veya takipçilerinden olan “Lâğar” mahlaslı bir şairin yaptığı tahmîs de yer alır. Divanın sonuna ilâve edilen tek Arapça şiir Fâtih Sultan Mehmed dönemi şairlerinden Bursalı Ahmed Paşa’ya aittir. Şiirlerin çoğu gazel, bir kısmı kaside ve çok azı terciibend tarzında kaleme alınmıştır. Hâfız-ı Şîrâzî’nin tesirinde kaldığı açıkça görülen Cezerî eserine Şîrâzî’nin divanındaki ilk gazele nazîre ile (terbî‘) başlar ve nazımda onun şiirlerine ihtiyaç bırakmadığını öne sürer (Dîvân, s. 1-2, 27).
Molla Cezerî’nin üstün şiir kabiliyeti mütercim ve şârihleri tarafından vurgulanmış, hatta edebiyatta Molla Câmî, İbnü’l-Fârız ve Fuzûlî ile mukayese edilmiş, tasavvufta Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’ye benzetilmiştir (Ahmed b. Muhammed el-Buhtî ez-Zivingî, s. “c”; Hejâr, s. 11-12). Divanda felsefî estetik, ilâhî aşk, tasavvuf ve sevgi temaları ön plandadır. Sevgi ve güzellikle ilgili bütün tasvirler yalnızca ilâhî boyutun keşfedilmesine yönelik olup görünürdeki güzelliklere Allah’ın tecellisi olduğu için değer verilmiştir. Sevgiliye kavuşma uğruna çekilen eziyetler mâneviyatı güçlendiren lutuf ve ihsanlardır. Metafizik ve derunî içeriği, yoğun teşbih, temsil, kinaye ve istiareleri dolayısıyla eserin dili ağır sayılmakla birlikte fikir ve mesajları açıktır.
Döneminin Cizre emîrine övgülerde bulunmakla birlikte Cezerî yöneticilerin yardımlarına önem vermediğini, zira Allah’ın bir tek inâyetini kâinatın bütün mal ve mülküne değişmeyeceğini söyler (Dîvân, s. 30). Vahdet-i vücûd görüşünü benimseyen Cezerî (a.g.e., s. 95), damlaların denizde ve harflerin bir satırda birleşmesi gibi varlıkta bir bütünlüğün kendini gösterdiği ve görünüşteki farklılıkların aldatıcı olduğu üzerinde durur. Ayrıca zaman kavramının gerçekliğini kabul etmeyip kıdemde ezel ve ebedin aynı olduğunu ileri sürer (a.g.e., s. 46, 157). Cezerî aşk ilmi olarak nitelediği derunî hakikatlerin inceleme konusu yapılamayacağını, sadece izah edilebileceğini, varlığın sırlarının cedelle çözülemeyeceğini vurgular (a.g.e., s. 33). Ona göre akıl her girişimde geri çekilip aczini itiraf etmiş, sınırlı akıl yürütme kapasitesiyle yaratıcıya ulaşan bir kimse görülmemiştir (a.g.e., s. 47). Mârifetin kaynağının kalp olduğunu belirten Cezerî yaratılışın mâna ve derinliğini anlamayan kimseye şaşırdığını, vehim perdesinden sıyrıldıkları takdirde insanların var oluştaki işaretleri ve kâinatı kuşatan ulûhiyyet güneşini farkedebileceklerini ileri sürer (a.g.e., s. 34-35, 46, 88). Molla Cezerî ayrıca Cengiz Han ve Timur’un bölgede yaptıkları zulümlere temas eder (a.g.e., s. 2, 58, 76).
Cezerî divanının çeşitli kütüphanelerde yazma nüshaları mevcuttur (İÜ Ktp., FY, nr. 40; Bodleian Library, MS, Asiat. Misc. d. nr. 2; Marburg Staatsbibliothek, MS, Or., Quart., nr. 1131). Eserin ilk defa Martin Hartmann tarafından tıpkıbasımı yapılmış (Der Kurdische Diwan des Schēch Ahmed, Berlin 1904), ardından M. Şefik Arvâsî yeni bir baskısını gerçekleştirmiştir (İstanbul 1338). Kadri Cemil Paşa’nın Hawar dergisinde (35-57. sayılar) kısmen tefrika ettiği eserin sonraki baskıları (Erbil 1964; Kahire, ts.) yanında Sâdık Bahâeddin Âmedî tarafından ilmî neşri yapılmıştır (Bağdat 1977). Eseri Zeynelâbidin Zinar Latin harflerine aktarmış (İstanbul, ts.), K. R. Eyyûbî geniş bir mukaddimeyle birlikte Rusça’ya çevirmiş (St. Petersburg 1994), Arif Zerevan da tashih ve transkripsiyonunu yapmıştır (Stockholm 2004).
Divan üzerine çeşitli şerhler de yazılmıştır. Bunlar arasında Molla Abdüsselâm Nâci’nin Arapça ve Abdürrahim Vastânî’nin Türkçe yazma halindeki şerhleriyle Ahmed b. Muhammed el-Buhtî ez-Zivingî’nin iki ciltlik Arapça ve “Hejâr” takma adıyla Abdurrahman Şerefkendî’nin Kürtçe matbu şerhleri sayılabilir (bk. bibl.). Divandaki bir şiire Şeyh Ramazan adlı bir şair tarafından tesdîs (Ahmed b. Muhammed el-Buhtî ez-Zivingî, s. 717, 925-939), bazı bölümlerine Abdüsselâm Nâci ve eski Cizre müftüsü Mahmut Bilge tarafından tahmîsler (Abdülkerim Özervarlı özel kitaplığı) yazılmış, Abdürrahim Zapsu eserin İstanbul baskısının sonuna Cezerî hakkında manzum bir methiye eklemiştir. Cezerî’ye ait olup divanda yer almayan bazı şiirler de yayımlanmıştır (a.g.e., s. 844-924; Abdürrakîb Yûsuf, s. 16-20). Molla Cezerî hakkında Ferhad Şâkelî tarafından Uppsala Üniversitesi’nde bir doktora tezi hazırlanmaktadır.
BİBLİYOGRAFYA
Molla Cezerî, Dîvân, Kahire, ts. (Dârü’l-kitâbi’l-Arabî).
a.mlf., Der Kurdische Diwan (nşr. M. Hartmann), Berlin 1904, neşredenin girişi, s. V-XI.
a.mlf., Divan Gazeli (trc. K. R. Eyyubi), St. Petersburg 1994, tercüme edenin girişi, s. 5-38.
Ahmed b. Muhammed el-Bühtî ez-Zivingî, el-ʿİḳdü’l-cevherî fî şerḥi Dîvâni’ş-şeyḫ el-Cezerî, Kamışlı 1378/1959.
Ahmed Paşa Divânı (haz. Ali Nihat Tarlan), Ankara 1992 (sayfa numarasız tıpkıbasım eki).
Taşköprizâde, eş-Şeḳāʾiḳ, s. 93, 200-201.
Şeref Han, Şerefnâme (trc. Mehmet Emin Bozarslan), İstanbul 1990, s. 135-168.
A. Jaba, Recueil de notices et récits Kurdes, St. Petersburg 1860, s. 8-11.
Sicill-i Osmânî, III, 138.
Ahmed-i Hânî, Mem ü Zîn, Halep 1947, s. 16.
Alâeddin Seccâdî, Mêjû-yi Edebî-yi Kürdî, Bağdad 1952, s. 155.
D. N. MacKenzie, “Malâ-ê Jizrî and Faqî Tayrân”, Yâdnâme-yi Îrânî-yi Minorsky (nşr. Müctebâ Mînovî – Îrec Efşâr), Tahran 1348 hş., s. 125-130.
Kemal Fuad, Kurdische Handschriften, Wiesbaden 1970, s. 116-117.
Abdürrakīb Yûsuf, Dîvânâ Kurmancî, Necef 1971, s. 16-42, 122-136.
Ak, “Malāye Jizrī”, DOL, III, 115-116.
Hejâr [Abdurrahman Şerefkendî], Dîvân-i ʿÂrif-i Rabbânî Şeyh Ahmedê Cizîrî, Tahran 1361, Giriş, s. 3-24.
Nazmi Sevgen, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da Türk Beylikleri, Ankara 1982, s. 52-60.
Abdullah Yaşın, Bütün Yönleriyle Cizre, [baskı yeri yok] 1983 (Yücel Matbaası), s. 115-122.
Mehmed Uzun, Destpêka Edebiyata Kurdî, İstanbul 1992, s. 10-11, 101.
Tahsîn İbrâhim ed-Dûsikī, el-Medḫal li-dirâseti’l-edebi’l-Kürdî, [baskı yeri yok] 1413/1993 (Cem‘iyyetü ulemâi Kürdistan), I, 124-154.
Said Nursi, Sözler: Risale-i Nur Külliyatı, İstanbul 1996, I, 86-88.
Ferhad Shakeli, “The Kurdish Qasida”, Qasida Poetry in Islamic Asia and Africa: Classical Traditions and Modern Meanings (ed. Stefan Sperl – Christopher Shackle), Leiden 1996, I, 327-338.
Aydoğan Demir, “Osmanlı Döneminden Bir Kesit: XVI. Yüzyıl Sonlarında Cizre”, Hz. Nuh’tan Günümüze Cizre Sempozyumu (haz. M. Sait Özervarlı), İstanbul 1999, s. 73-86.
M. Xalid Sadînî, Feqiyê Teyran, İstanbul 2003, s. 19, 45-46, 111-264.
Herekol Azizan [Celadet Ali Bedir-Xan], “Klasikên me”, Hawar, sy. 33, Şam 1941, s. 810-818.
Thomas Bois, “Coup d’oeil sur la litérature Kurde”, el-Meşriḳ, XLIX/2, Beyrut 1955, s. 201-239.
a.mlf., “Kurds”, EI2 (İng.), V, 482.
Orhan Cezmi Tuncer, “Mardin-Cizre Kırmızı Medrese”, VD, sy. 10 (1973), s. 425-434.
V. Minorsky, “Kürtler”, İA, VI, 113.