MAKDİŞU - TDV İslâm Ansiklopedisi

MAKDİŞU

مقدشو
Müellif: AHMET KAVAS
MAKDİŞU
Müellif: AHMET KAVAS
Web Sitesi: TDV İslâm Ansiklopedisi
Yayımcı: TDV İslâm Araştırmaları Merkezi
Baskı Tarihi: 2003
Erişim Tarihi: 28.11.2024
Web Adresi:
https://islamansiklopedisi.org.tr/makdisu
AHMET KAVAS, "MAKDİŞU", TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/makdisu (28.11.2024).
Kopyalama metni

Doğu Afrika’da Hint Okyanusu sahilinde Somali Cumhuriyeti’nin başşehri ve Benâdir eyaletinin merkezidir. Pîrî Reis’in Muğdiş dediği şehre mahallî Somali dilinde Muqdisho, Arapça kaynaklarda Makdeşû, İtalyanca’da Mogadiscio, Türkçe eserlerde Mogadişu (Magdişu) denilmektedir.

Makdişu’nun kuruluş tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Bazı tarihçilere göre Emevî Halifesi Abdülmelik b. Mervân zamanında (685-705), Portekizli tarihçi Joao de Barros’a göre ise İran (Basra) körfezinden gelen yedi kardeş tarafından 887 yılında kuruldu. Ancak X. yüzyılda Arabistan’ın çeşitli bölgelerinden ve özellikle Abbâsî kuvvetleriyle Karmatîler arasında şiddetli mücadelelere sahne olan Lahsâ’dan (Ahsâ) gelen Araplar’la İran’ın Şîraz ve Nîşâbur şehirlerinden buraya göç edenler tarafından kurulduğu genellikle kabul edilmektedir. Bu önemli sahil şehri daima iç bölgelerden gelecek yerli saldırılarına ve Hint Okyanusu’ndan yönelecek deniz taarruzlarına açıktı. Makdişu’ya IV. (X.) yüzyılda yerleşen Mukrî, Cid‘atî, Akabî, İsmâilî ve Afîfî gibi büyük kabileler kendi aralarında otuz dokuz küçük zümreden oluşan bir birlik tesis ettiler ve şehrin idaresi için ortak bir yönetim kurdular. Zamanla Mukrî ailesi şehirde üstünlük elde etti, Kahtânî nisbesiyle bilinen bir ulemâ sülâlesi oluşturdu ve şehri yönetecek olan kadıların ancak Kahtânîler’den seçilebileceğini diğer zümrelere kabul ettirdi. Bu ulemâ sınıfının yönettiği şehir VI. (XII.) yüzyılda önemli bir ticaret merkezi oldu. VII. (XIII.) yüzyılda Ebû Bekir b. Fahreddin burada küçük bir sultanlık kurmayı başardı ve Mukrîler’le anlaşarak şehir kadılarının onlar arasından seçileceğini bildirdi. Başşehirdeki Mescid-i Cum‘a ve diğer iki büyük caminin 636 (1238), 667 (1268) ve Şâban 667 (Nisan 1269) tarihli kitâbelerinden VII. (XIII.) yüzyılda buradaki refah seviyesinin oldukça yüksek olduğu anlaşılmaktadır.

1331 yılında Sultan Ebû Bekir b. Ömer zamanında Makdişu’yu ziyaret eden İbn Battûta sultanın (şeyh) Makdişu dili konuştuğunu, ancak Arapça’yı da bildiğini, bu hânedan döneminde şehrin büyük gelişme gösterdiğini ve çok canlı bir ticaret hayatının olduğunu belirtmekte, şehir hakkında ayrıntılı bilgi vermektedir (er-Riḥle, s. 253-257). Makdişu’nun Mısır ve Arap yarımadasıyla ticarî münasebetleri oldukça gelişmişti. XIV. yüzyıldan itibaren Makdişu ülkenin kuzey pazarını elinde bulunduruyordu. XIV-XV. yüzyıllar Makdişu’nun tarihteki en müreffeh dönemini oluşturmaktadır.

Yâkūt el-Hamevî, İbn Mâcid, İdrîsî, İbn Saîd el-Mağribî, İbn Battûta ve Pîrî Reis gibi İslâm coğrafyacıları Makdişu’yu, Zenci ülkesi de denilen Hint Okyanusu sahilleriyle iç bölgelerinin kendi dönemlerindeki en büyük şehirleri arasında zikretmektedir. Yâkūt el-Hamevî ayrıca Makdişu halkının Berberî asıllı olduğunu, ancak bunların Mağrib’deki Berberîler’den farklı bir kavim olup Habeşliler’le Zenciler arasında ayrı bir ırka mensup bulunduğunu ve nüfusun tamamının başka yerlerden gelen göçmenlerden oluştuğunu kaydeder (Muʿcemü’l-büldân, V, 201). Aynı şekilde İbn Battûta, Makdişu’yu ziyareti sırasında görüştüğü Sultan Ebû Bekir b. Ömer’in Berberî asıllı olduğunu söyler (er-Riḥle, s. 254). XVI. yüzyılın başında sadece şehrin değil Habeş de denilen ülkenin isminin Makdişu olduğunu ve burada yaşayan halkın Makdişu dili konuştuğunu Pîrî Reis belirtmektedir (Kitâb-ı Bahriye, I, 165-169). Ayrıca şehirde altın bol olup buraya uğrayan Portekiz gemileri altın, sırmalı kumaşlar, fildişi, abanoz ve güzel kokulu amber alıyorlardı.

XV. yüzyılın sonuna doğru Makdişu’nun durumunu sarsan olay, Ümit Burnu üzerinden Hint Okyanusu sahillerine seferler düzenleyen Portekiz ve İspanyol donanmalarının buraya gelişidir. Her ne kadar 1499’da Hindistan’dan dönüşünde Vasco da Gama donanmasıyla Makdişu’ya bir saldırı düzenlemişse de şehri işgal edememişti. 1507’de gerçekleştirilen saldırılar da başarısızlıkla sonuçlandı. 1532’de Vasco da Gama’nın oğlu Estevāo da Gama gemi satın almak amacıyla buraya gelmişti. XVI. yüzyılda Makdişu’da yönetim Muzaffer sülâlesinin eline geçti. Bu sırada Somali asıllı göçebe Heviye kabilesi, yine Somali asıllı olup Makdişu Sultanlığı ile ittifak yapan mahallî Acurân Sultanlığı’nın topraklarını işgal ederek Makdişu’nun ekonomik açıdan geri kalmasına sebep oldu.

1585’te Emîr Ali Bey, Hint Okyanusu sahillerini iki kadırga ile dolaşarak önce Makdişu’yu, ardından Mombasa’ya kadar diğer sahil şehirlerini Portekiz saldırılarından kurtarıp Osmanlı Devleti’ne bağladı. İki yıl sonra Portekizliler tekrar bölgeye geldilerse de Makdişu’ya saldırmadılar, Faza’da büyük bir katliam yaparak 10.000 hurma ağacını kestiler. Bunun üzerine Ali Bey beş gemiyle tekrar bölgeye gelip bu sahillerin Osmanlı hâkimiyetinde olduğunu ilân etti (1589). Fakat henüz Mombasa’da iken Portekizliler’e yenilerek esir alındı ve Lizbon’a götürüldü. XVII. yüzyılda Osmanlı deniz akınları Afrika’nın doğu sahillerinde son bulsa da Makdişu’da en az on ayrı Osmanlı padişahı adına, üzerinde tuğra bulunan ve Osmanlı topraklarında kullanılanlara benzetilen bakır paraların bastırılmasına devam edildi. Ayrıca bu dönemde Uman ve Portekiz ile ticarî münasebetler oldukça gelişmişti.

1698 yılında Uman Sultanı Seyf b. Sultân, Mombasa’yı Portekizliler’den alınca Makdişu ve diğer Somali sahil şehirleri de Umanlılar’ın eline geçti. Fakat Uman buradaki birliklerini geri çektiği zaman yeni bir idarî boşluk oluştu. 1700’de bir İngiliz deniz filosu günlerce Makdişu önünde karaya asker çıkaramadan bekledi ve sonunda geri dönmek zorunda kaldı. Bu gelişmeler Makdişu’yu her yönden iyice zayıflattı ve şehir Hamarven ve Şangani adıyla ikiye bölündü. Somali etnik grubu yavaş yavaş eski Arap şehrine girmeye başladı. 1752’de Uman Sultanlığı adına Makdişu’dan Afrika’nın güneyindeki Cap Delgado’ya kadar olan sahiller Arap bölgesi ilân edildi ve Portekiz hâkimiyetine son verildi. Ancak Makdişu şehri bir başka Somali asıllı kabile olan Darandolle’nin eline geçti. İmam unvanı taşıyan reisleri karargâhını Şangani’de kurdu. Başlangıçtan itibaren Kahtânîler’in elindeki kadılık imtiyazlarına ise dokunulmadı.

1823 yılında Makdişu ismen Uman Sultanı Seyyid Saîd b. Sultân’a bağlandıysa da buranın idaresi yine Somali yerli reislerinin elinde kaldı. 1843’te Makdişu’ya ilk defa Umanlılar tarafından Somali asıllı bir vali tayin edildi. Vali mensubu olduğu kabilesiyle birlikte ülkenin iç kesimlerine çekildiği için görevinden ayrıldı. Bû Saîdî hânedanından Zengibar Sultanı Bergaş b. Saîd Makdişu’yu 1871’de doğrudan idaresine aldı. 1905 yılına kadar buraya tayin edilen valiler sayesinde Makdişu Zengibar’a bağlı kaldıysa da 1889’da dönemin sultanı Halîfe b. Bergaş tarafından limanı İtalya’ya kiraya verildi. Ardından Berâve, Merkâ ve Vanşeyh şehirleriyle beraber Makdişu 1892 yılında 160.000 rupi karşılığında aynı ülke tarafından kiralandı ve buraları İtalyan himayesindeki kıyılar olarak ilân edildi. Yayılmacı bir politika izleyen İtalyanlar gözlerini Habeşistan’a diktiklerinden 1897’de Somali-Habeşistan sınırını çizmek için bir antlaşma yapmaya teşebbüs ettiler. Bu amaçla Makdişu Limanı’nın bulunduğu Benâdir’de düzenleme yapıldı. Zengibar Sultanlığı, İtalya’nın Benâdir bölgesindeki hâkimiyetini 1902’de kabul etti. Zengibar Sultanı Seyyid Ali b. Hamûd 1905’te Makdişu’yu, 1906’da Somali sahilinde Zengibar’a ait bulunan bütün toprakları İtalya’ya sattı. 1911 yılında İtalya Somali’yi sömürge ilân ederek Makdişu’yu başşehir yaptı.

1938’de İtalya’nın Etiyopya ile yaptığı savaş esnasında 50.000 kişinin yaşadığı şehirde nüfusun % 40’ını İtalyanlar oluşturuyordu. II. Dünya Savaşı sırasında İtalya’nın Somali sömürgesi İngilizler tarafından işgal edildiyse de şehrin idaresi geçici olarak tekrar İtalya’ya bırakıldı.

1990’lı yıllardaki iç savaş esnasında Makdişu büyük ölçüde tahrip edildi. 1991’den itibaren iç savaşın merkezinde yer alan şehrin kuzeyi Ali Mehdî’nin, güneyi General Muhammed Ferah Aydid’in idaresine geçti. 1991 yılı Ocak ayında devlet başkanı Siyad Barre’nin Makdişu’yu terketmesinin ardından Mayıs ayında ülkenin kuzeybatısı Somaliland adıyla Makdişu merkezli idareden ayrılarak müstakil devlet olduğunu ilân etti. Bunu takip eden yıllarda Amerika Birleşik Devletleri’nin öncülüğünde Birleşmiş Milletler, Somali’de devam eden açlığı önlemek ve barışı yeniden tesis etmek amacıyla 1993’te “Restore Hope” ve 1994’te “Unosom” adı verilen iki başarısız müdahalede bulundu. Somali, 1998 yılı Temmuz ayında kuzeydoğusundaki Puntland eyaletinin merkezden ayrı müstakil bir devlet olduğunu ilân etmesiyle iyice parçalandı. Bilhassa başşehir Makdişu’nun idarî boşluğa düştüğü bu dönemde çeşitli Arap ülkelerinin desteğiyle dinî cemiyetler geçici emniyeti sağlayıp eğitim ve sağlık hizmetlerini gönüllüler vasıtasıyla yürüttüler. Yaklaşık on yıl boyunca iç savaşın ve her türlü yıkımın sürdüğü Makdişu’da havayolu ve Maan Limanı uluslararası ulaşıma açık tutularak dış dünya ile bağlantısı muhafaza edildi. Dinî cemiyetler, iş adamları ve gönüllü kuruluşlar 2000 yılı Mart ayında Cibuti’nin Arta şehrinde düzenlenen barış konferansına 2800 delege göndererek 245 üyeli geçici millet meclisinin açılmasına karar verdiler. Bu kararlar kısa zamanda hayata geçirildi ve Makdişu’da nüfusun çoğunluğuna sahip Hâviye kabilesine mensup Abdülkāsım Salâd Hasan 2000 yılı Ağustos ayında devlet başkanlığına seçildi.

Tarih boyunca başşehir Makdişu Somali’nin en büyük şehri, başlıca limanı ve birinci derecede ticarî merkezi oldu. Buradaki limandan yurt dışına başta canlı hayvan, muz ve deri ihracatı iç savaş dönemine kadar devam etti. Şehirdeki iktisadî faaliyet balık ve et gibi gıda sektöründe, deri sanayii, marangozluk ve tekstil alanlarında yoğunlaştı. Şehrin etrafına Benâdir bölgesinin ziraî ürünlerini işlemek üzere fabrikalar açıldı.

Makdişu’nun en önemli tarihî eserleri, kitâbesinde Hacı b. Muhammed b. Abdullah adıyla 27 Şâban 667 (1 Mayıs 1269) tarihi yer alan Mescidü Fahreddin, Kululah b. Muhammed b. Abdülazîz adı yazılı, XIII. yüzyıla ait olan ve cuma camii olarak bilinen Mescidü’ş-Şeyh Abdülazîz ve Hüsrev b. Muhammed eş-Şîrâzî adıyla 667 (1268-69) tarihi kayıtlı Erbaa Rükûn Camii’dir. XIX. yüzyılda Zengibar sultanı tarafından inşa edilen Garesa Sarayı millî müzeye dönüştürüldü. Müze tarafından hazırlanan katalogda bilhassa Makdişu’da bulunan, çoğu XIII-XIV. yüzyıllara ait mezar taşı kitâbeleri ve diğer eserlere ait kitâbeler bulunmaktadır. 1954’te eğitime başlayan Somali Millî Üniversitesi dışında endüstri ve eczacı-doktor yetiştiren yüksek okullar bulunmaktaydı.

Tarih boyunca ülkenin İslâmlaşma’sında kuzeyde Zeyla‘ın, iç bölgelerde Harar’ın merkezî konumunu güneyde Makdişu’nun temsil ettiği görülür. Bölgedeki tarikatlardan Rifâiyye yaygındır. Şeyh Sûfî adıyla bilinen Abdurrahman b. Abdullah eş-Şâşî, Kutbü’l-Benâdir ismiyle meşhurdur ve Makdişu’daki kabri önemli ziyaretgâhlardan biridir. 26 Aralık 1964 tarihinde VI. Dünya İslâm Kongresi Makdişu’da toplanmıştır.

Sömürge döneminde resmî dairelerin ve Avrupalılar’ın oturduğu mahallelerin inşa edildiği Makdişu, günümüzde birbirini dikey olarak kesen düz çizgi halindeki yollarıyla modern bir şehir görünümündedir. Yalnız iki ayrı semt halindeki (kıyıda Şingani ve kıyıdan içeride bulunan Amaruini semtleri) sömürge öncesi dönemden kalan eski kesim şehrin Avrupaî görünüşlü kesimiyle tezat teşkil ederek Arap kültürünün izlerini taşır. Makdişu 2003 yılına ait tahminlere göre 1.030.876 nüfusa ulaşmıştır.


BİBLİYOGRAFYA

, V, 201.

İbn Battûta, er-Riḥle, Beyrut, ts. (Dâru Sâdır), s. 253-257.

Pîrî Reis, Kitab-ı Bahriye (nşr. Ertuğrul Zekâi Ökte v.dğr.), İstanbul 1988, I, 165-169.

J. de Barros, Extractos da Asia, Lisbon 1778, tür.yer.

L. M. Devic, Le pays des zendjs ou la côte d’orientale d’Afrique, Paris 1883, s. 60-64, 151-154.

Enrico Cerulli, “Kitâbü’z-Zünûc”, Somalia: Scritti vari editi ed inediti: Storia della Somalia l’Islam in Somalia Il libro degli Zengi, Roma 1957, I, 233-292.

a.mlf., “Makdişu”, , VII, 203-205.

a.mlf. – [G.S.P. Freeman-Grenville], “Maḳdis̲h̲ū”, , VI, 126-127.

J. S. Trimingham, Islam in East Africa, London 1962, s. 3, 5, 6, 10, 12-14, 30, 156.

N. Tchittick, Kilwa an Islamic Trading City on the East African Coast, London 1974, s. 14-15, 237-238.

J. Cuoq, Les musulmans en Afrique, Paris 1975, s. 404-417.

J. Jolly, Histoire du continent africain, Paris 1989, I, 89, 104, 126.

W. Michler, Somali, Bir Halk Ölüyor (trc. İrfan Öksüz), İstanbul 1993, s. 26-32, 88.

J. de Vere Allen, Swahili Origins, London 1993, s. 117.

C. Coquery-Vidrovitch, Histoire des villes d’Afrique noire des origines à la colonisation, Paris 1993, s. 141.

M. Horton, “East Africa”, The Mosque (ed. M. Frishman – H. Khan), London 1994, s. 200, 205.

Cengiz Orhonlu, Osmanlı İmparatorluğu’nun Güney Siyaseti: Habeş Eyaleti, Ankara 1996, s. 3, 161.

G. S. P. Freeman-Grenville – B. G. Martin, “A Preliminary Handlist of the Arabic Inscriptions of the Eastern African Coast”, , sy. 2 (1973), s. 102-107.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2003 yılında Ankara’da basılan 27. cildinde, 435-437 numaralı sayfalarda yer almıştır. Matbu nüshayı pdf dosyası olarak indirmek için tıklayınız.
TDV İslâm Ansiklopedisi'nden rastgele bir madde okumak ister misiniz?
BAŞKA BİR MADDE GÖSTER