KASIM PAŞA CAMİİ ve KÜLLİYESİ - TDV İslâm Ansiklopedisi

KASIM PAŞA CAMİİ ve KÜLLİYESİ

Müellif: SEMA DOĞAN
KASIM PAŞA CAMİİ ve KÜLLİYESİ
Müellif: SEMA DOĞAN
Web Sitesi: TDV İslâm Ansiklopedisi
Yayımcı: TDV İslâm Araştırmaları Merkezi
Baskı Tarihi: 2001
Erişim Tarihi: 01.12.2024
Web Adresi:
https://islamansiklopedisi.org.tr/kasim-pasa-camii-ve-kulliyesi
SEMA DOĞAN, "KASIM PAŞA CAMİİ ve KÜLLİYESİ", TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/kasim-pasa-camii-ve-kulliyesi (01.12.2024).
Kopyalama metni

XVI. yüzyılın ilk yarısında Kanûnî Sultan Süleyman zamanında Osmanlı donanmasının Gelibolu’dan Haliç’e nakledilmesi üzerine bu bölgenin imar ve iskân görevini üstlenmiş olan Güzelce Kasım Paşa burada bir külliye inşa ettirmiştir. Mimar Sinan’ın eseri olan caminin 1135 (1723) tarihli yenilenme kitâbesinden 940’ta (1533-34) paşanın üçüncü vezirliği sırasında yaptırıldığı anlaşılmaktadır. Orijinal malzemesi ahşap olan cami 1134 (1722) yılındaki yangında tamamen yanmış ve bir yıl sonra mütevellisi olan Hekimoğlu Ali Paşa’nın kardeşi Feyzullah Efendi tarafından yeniden inşa ettirilmiştir. Fakat XIX. yüzyılda tekrar bir yangın daha geçirerek harap olan yapıyı bu defa Sultan Abdülaziz kare planlı, tek kubbeli ve çifte minareli büyük bir cami olarak yaptırmıştır. 1891’deki yenileme ile cami ilk görünümünü tamamen kaybetmiş ve bugünkü şeklini almıştır. Avluda 1150 (1737) tarihli bir çeşme ve 1287 (1870) tarihli şadırvan bulunmaktadır. Avlunun sol köşesindeki sebil de 1310 (1892) tarihlidir. Günümüzde avluda ayrıca gasilhâne, cami koruma derneği ve lojmanlar vardır.

Kasım Paşa Camii ilk önce ahşaptan, kare planlı, kubbe örtülü ve tek minareli olarak mütevazi ölçülerde yapılmıştı. İçinde hünkâr mahfili bulunan cami imaret, medrese, mahkeme, hamam, muvakkithâne, sebil, çeşme ve şadırvanlardan oluşan bir yapı topluluğunun arasında yer alıyordu. Ayvansarâyî ve Evliya Çelebi’nin de fazla bilgi vermediği medrese ve avlu içinde olduğu belirtilen mahkeme günümüze ulaşmamıştır. Medresenin caminin doğusunda bulunduğu bugün hâlâ mevcut olan Medrese sokağından anlaşılmaktadır. Evliya Çelebi’nin kendi zamanında hastahane olarak kullanıldığını yazdığı imaret de günümüzde mevcut değildir.

Cami, kıble duvarı hariç üç taraftan birer kapısı olan geniş bir avlu ile sınırlandırılmıştır. Kuzey yönünde mukarnas başlıklı altı mermer sütunun taşıdığı düz tavanlı ek revak bölümünden geçilerek son cemaat yerine girilir. Sakıfla sütun başlıkları arasında boydan boya uzanan sıvalı yüzeyde Nebe’ sûresi yazılıdır. Son cemaat yerinin sağında minareye çıkış kapısı, solunda ise kadınlar mahfiline çıkışı sağlayan ahşap merdivenler bulunur. İç mekânda kapının hemen sağ ve sol yanında “L” şeklinde mahfiller vardır. Harimin sağında ve solunda birer kapısı olan cami çok sayıda pencere ile aydınlatılmıştır. Alt kattaki pencereler sivri kemerli derin nişler halinde olup en üst sırada üçgen pencereler dikkati çeker. Kitâbesi bulunan mermer mihrap bir taçla sonuçlandırılmıştır. Mihrap içi kalem işi bitkisel motiflerle süslenmiştir. Mihrap nişini çevreleyen mermer kısımlarda da altın yaldızla boyanmış bitkisel ve geometrik süslemeler göze çarpar. Minber ve vaaz kürsüsü de aynı şekilde mermerden olup altın yaldızla renklendirilmiştir. Kadınlar mahfili oldukça geniş bir yer kaplamakla birlikte alt katta sağ ve solda dörder bitkisel motifli başlığı olan ahşap sütunların taşıdığı balkonumsu bir çıkma yapmaktadır.

Camide oldukça yoğun süsleme göze çarpar. Dışta her cephe sivri kemerli alınlıklar ve köşeler belli bir yükseklikte yapılan sütunçelerle hareketlendirilmiştir. Yapının dört köşesinde II. Mahmud döneminde ortaya çıkan ve dünyayı simgeleyen küreler yerleştirilmiştir. İçte pencere kenarlarına ve sivri kemerlerin üstlerine boya ile kesme taş görünümü verilmiş, duvarlarda yer yer boya ile mermer taklidi yapılmıştır. Alt kat pencere ve kapı üzerleri alınlık şeklinde olup bunlar renkli geometrik ve bitkisel motiflerle süslenmiştir. Pandantiflerin ortalarında bitkisel motifli madalyonlar, onların da etrafında bitkisel süslemeler görülmektedir. Kubbe, ortasında yer alan âyet yazılı bir madalyondan sekiz dilime ayrılmıştır. Her dilimde aynı düzene sahip dal kıvrımlarıyla çevrelenmiş, içinde gül buketlerinin bulunduğu madalyonlar yapılmıştır.

Kuzeydoğu ve güneybatı yönünde olan minareler kesme taştandır. Şerefelerin dönemin özelliği olarak üzeri sakıflı, galeri şeklinde nâdir görülen örneklerden olduğu bilinmektedir. Son tamirde bu şerefeler değişerek normal bir görünüm almıştır. Kare kaide üzerinde silindir gövdeli olarak yükselen minarelerin her ikisi de dört beş yıl önce Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından onarılmak üzere yıktırılmıştır.

Muvakkithâne binası tek odadan ibaret olup kıble yönünde avlunun diğer köşesinde bulunmaktadır. Avlunun sol köşesindeki sebil Gedik Abdi Kaptan tarafından inşa edilmiştir. Sultan Abdülaziz zamanında yanan sebil 1310’da (1892) tekrar yapılmıştır. Rokoko üslûbundaki sebil mermerden çokgen gövdeli ve üç pencerelidir. Kurşun kaplı, piramidal bir çatı ile örtülü olup geniş bir saçağı vardır. Dökme demir şebekeli pencereleri mukarnas başlıklı dört mermer sütunla birbirinden ayrılmıştır. Pencerelerin üstünde sonradan yükseltilen kısımda ikişer satır halinde âyetler yazılıdır. Kapı üzerinde Enbiyâ sûresinin 30. âyeti ve bâni ibaresiyle tamir tarihi kayıtlıdır. Her pencerede sekiz adet su verme yeri olan sebil bugün kullanılmamaktadır. Avluda yer alan 1737 tarihli çeşme Feyzullah Efendi tarafından, şadırvan ise 1870’te Başyoklamacı Osman Efendi tarafından annesi Esma Hanım için yaptırılmıştır. Kitâbeli klasik üslûptaki çeşme kesme taştan olup günümüzde işlevini yitirmiştir.

Caminin yakınında bulunan ve hâlâ kullanılan çifte hamam Büyükhamam adıyla da tanınmaktadır. Soğukluk, ılıklık ve sıcaklık bölümlerinden oluşan yapının dışa taşkın bir eyvan kemerli kapısı vardır. Ilıklıkta sağdaki üç göz tıraşlık ve helâ olarak düzenlenmiştir. Solda ise tromplu geçişlere sahip iki kubbeli bölümde dokuz kurna mevcuttur. Ortada altıgen göbektaşlı sıcaklık bölümünde karşıda bir, sağda iki, solda üç olmak üzere toplam altı halvet hücresi vardır.


BİBLİYOGRAFYA

Tuhfetü’l-mi‘mârîn (nşr. Rıfkı Melûl Meriç, Mimar Sinan Hayatı, Eseri I: Mimar Sinan’ın Hayatına, Eserlerine Dair Metinler içinde), Ankara 1965, s. 27, 34.

, s. 78, 96.

, I, 418-419.

, II, 2-4.

Mehmed Râif, Mir’ât-ı İstanbul, İstanbul 1314, s. 499-504.

Sadi Abaç, Kasımpaşa’nın Tarihçesi, İstanbul 1935, s. 8-10.

İzzet Kumbaracılar, İstanbul Sebilleri, İstanbul 1938, s. 61.

, II, 105.

, s. 124-128.

Tahsin Öz, İstanbul Camileri, Ankara 1965, II, 27.

Aptullah Kuran, Mimar Sinan, İstanbul 1986, s. 277, 337.

Yüksel Yoldaş Demircanlı, İstanbul Mimarisi İçin Kaynak Olarak Evliya Çelebi Seyahatnamesi, İstanbul 1989, s. 118-119, 330, 399.

Affan Egemen, İstanbul’un Çeşme ve Sebilleri, İstanbul 1993, s. 461.

Engin Özdeniz, İstanbul’daki Kaptan-ı Deryâ Çeşmeleri ve Sebilleri, İstanbul 1995, s. 127-129.

M. Nermi Haskan, İstanbul Hamamları, İstanbul 1995, s. 81-84.

“Kasımpaşa Camii ve Külliyesi”, İstanbul Kültür ve Sanat Ansiklopedisi, İstanbul 1984, IV, 2039.

Ergün Eğin, “Güzelce Kasım Paşa Camii”, , III, 461-462.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 2001 yılında İstanbul’da basılan 24. cildinde, 548-550 numaralı sayfalarda yer almıştır. Matbu nüshayı pdf dosyası olarak indirmek için tıklayınız.
TDV İslâm Ansiklopedisi'nden rastgele bir madde okumak ister misiniz?
BAŞKA BİR MADDE GÖSTER