https://islamansiklopedisi.org.tr/hosdas
Sözlükte “reis, efendi, zengin” gibi anlamlara gelen Farsça hâce kelimesiyle “beraberlik” belirten Türkçe +daş/+taş ekinden oluşan hôş+dâş (hâcetâş/hâcedâş), aynı efendinin veya hocanın terbiyesinde yetişen memlükler için kullanılmasının yanında bu memlükler arasındaki birlik ve dayanışma ruhunu da anlatıyordu. Memlükler döneminde ortaya çıkan ve “huşdâş/hûşdâş” şeklinde telaffuz edilen kelime “hûcdâş” ve “hucdâş” olarak da geçmektedir. Ebû Hayyân el-Endelüsî, Memlükler döneminde Kahire’de kaleme aldığı meşhur eseri Kitâbü’l-İdrâk’inde “kocadaş” diye yazılan kelimenin Arapça’ya “huşdâş” şeklinde geçtiğini söylemektedir (metin, s. 69). Bu tabire Türk memlükler tarafından kurulan Delhi Sultanlığı askerî teşkilâtında da rastlanmakta ve “hâcetâş” şeklinde telaffuz edildiği görülmektedir (Berenî, s. 27-28). Mes̱nevî’de ve VII. (XIII.) yüzyıla ait Farsça tasavvuf metinlerinde aynı hocanın terbiyesinde yetişen talebe veya aynı dergâhta eğitilen dervişler için de bu kelime kullanılıyordu. Eyyûbî askerî teşkilâtında hoşdaşın yer almadığı anlaşılmaktadır. Nitekim diğer Eyyûbî eserlerinde geçmediği gibi Memlükler döneminin başlarında hayatta olan İbn Vâsıl, hoşdaş kavramını Memlükler dönemi hadiselerini naklederken kullanmaya başlamıştır. Ebü’l-Fidâ dışındaki Memlük tarihçileri de Eyyûbîler döneminden bahsederken bu kavrama yer vermemiştir. Ebü’l-Fidâ muhtemelen kendi döneminde yaygın olan terimi daha önceki tarihlere taşımıştır.
Memlük ordusunda aynı sultan veya emîrin memlükleri arasında teşekkül eden hoşdaşlık (huşdâşiyye) güçlü bir birlik ve dayanışma ruhunu ifade ediyor ve büyük önem taşıyordu. Çünkü memlükler kendilerini yetiştiren sahiplerini üstat kabul eder ve onlara sadakatle bağlanırlardı. Bir anlamda asabiyet olarak kabul edilen hoşdaşlık âdeta ailenin yerini tutuyordu. Çocuk yaşta uzak ülkelerden köle olarak getirilen memlükler, kendilerini satın alıp askerî kışlalarda yetiştiren efendilerini ve birlikte eğitim gördükleri arkadaşlarını aileleri gibi görüyorlardı. Bu beraberlikte kendilerini yetiştiren üstat babanın, aileye daha önce alınıp yeni gelenleri yetiştiren kıdemliler “ağa, ağavât” ağabeyin, yeni alınan küçük yaştaki acemiler olan “ini” ve “iniyât” ise küçük kardeşin yerini tutardı. I. Baybars, kendi memlüklerinden olan ümerâya yolladığı mektuplarda kendisi için “babanız” sıfatını kullanmakta ve onların rahatlığını her şeyin üstünde tuttuğunu belirtmektedir. Yine üstatlar bazı memlüklerini öz çocuklarıyla birlikte yetiştiriyorlar, hatta bir kısmını evlât ediniyorlardı. Kaynaklarda hoşdaş ve hoşdâşiyye yerine kardeş ve kardeşlik kelimeleri de kullanılmaktadır (İbn Abdüzzâhir, s. 79). Ağa en çok saygı gösterilen hoşdaş olup iniler için neredeyse üstat mertebesindeydi. Ağalarının lakap ve unvanlarıyla anılan emîrler de bulunmaktadır. İnilerinin sorumlusu olan ağa onların düzenini sağladığı gibi her türlü ihtiyaçlarını temin etmeye çalışırdı. İnileri ağanın izni alınmadan evlendirilemeyeceğine dair kadılara yönelik bir tâlimattan bahsedilmektedir. Ağalara karşı saygısızlık kötü bir davranış sayılır ve kınanırdı.
Büyük emîrler tahtı ele geçirme mücadelesinde kendi memlüklerinin yanı sıra hoşdaşları tarafından da desteklenirdi. Memlük sultanları, güçlerini genellikle hoşdaşlık bağıyla birbirine kenetlenmiş memlüklerinin desteği sayesinde sağlardı. Hoşdaşlar arasındaki münasebet mutlak dayanışma üzerine oturuyordu. Hem kölelik dönemlerinde hem de âzat edildikten sonraki süreçte ortak hareket edilirdi. İçlerinden birini sultan yapmak için birlikte çalışırlar, bu gerçekleştiğinde diğer liderleri de önemli görevlere getirilirlerdi. Bunun ilk örneği, Memlük Devleti’ni kuran ve birbirlerinin hoşdaşı olan Bahriyye ümerâsının kendilerine düşmanca davranan Eyyûbî Hükümdarı Turan Şah’ı ortadan kaldırıp kendileri gibi Türk asıllı olan üvey annesi Şecerüddürr’ü tahta çıkarmalarıdır (1250). el-Melikü’l-Muiz İzzeddin Aybek, hoşdaşlarının çokluğuna güvenip bir sultan gibi hareket eden Bahriyye ümerâsının lideri konumundaki Fârisüddin Aktay’ı bir suikastla öldürtünce Baybars ve hoşdaşı olan diğer liderler Mısır’dan kaçtı ve aralarındaki dayanışmayı yedi yıl süren gurbet hayatında da sürdürdü. Baybars onların desteğiyle tahtı ele geçirdikten sonra hoşdaşlarını önemli mevkilere tayin etti. Ayrıca Halep’te Moğollar’a esir düşen hoşdaşı Sungur el-Aşgar’ı kurtarma amacıyla çok uğraştı ve Kilikya Ermeni Kralı I. Hetum’un oğlu Leon’u esir alınca oğlunu serbest bırakmak için Sungur el-Aşgar’ın kurtarılmasına yardımcı olmasını şart koştu. Serbest bırakılan hoşdaşını Kahire’nin dışında karşıladı ve ona büyük yakınlık gösterdi (İbn Abdüzzâhir, s. 327-330; Yûnînî, II, 384-386). Baybars’ın onun kurtarılması hususunda hoşdaşı olan ümerâ ile istişare ettiği, bu sırada kendisinin esir düşmesi durumunda ne yapacaklarını sorması üzerine bu uğurda canlarını ve mallarını feda edeceklerini söyledikleri kaydedilmektedir. Diğer taraftan hoşdaşlık dayanışması sık sık hoşdaş grupları arasında mücadeleye yol açıyordu.
Hoşdaşlar birbirini desteklemeyi ilke edinmişlerse de menfaat çatışmaları yüzünden düşman haline de gelebiliyorlardı. Ancak kazanan taraf genellikle hoşdaşlık hukuku gereği hasmını cezalandırmazdı. Nitekim Ketboğa’yı tahtından uzaklaştıran Hüsâmeddin Lâçin onun hoşdaşı ve kardeşi olduğunu belirterek onu cezalandırmamıştır. Hoşdaşlarını bırakıp rakip gruplara katılanlar çok ayıplanır, hatta deli kabul edilirdi. İbn Tağrîberdî bu şekilde davranan bir emîri, “Kavminin dışladığı kimse felâh bulmaz” sözüyle hicvetmiştir. Hoşdaşlar aralarına sonradan katılan memlükleri “ecnebî, garip” gibi sıfatlar vererek bir süre dışlarlardı. Hoşdaş kavramının Memlük Devleti’ne ait topraklarda, Osmanlı döneminde Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın 1811’de Memlük beylerini ortadan kaldırmasına kadar kullanıldığı görülmektedir.
BİBLİYOGRAFYA
İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, XII, 103.
Mekîn, Aḫbârü’l-Eyyûbiyyîn (nşr. Cl. Cahen, BEO, XV [1955-57] içinde), s. 160-161, 164, 166.
İbn Abdüzzâhir, er-Ravżü’z-zâhir fî sîreti’l-Meliki’ẓ-Ẓâhir (nşr. Abdülazîz el-Huveytır), Riyad 1396/1976, s. 54, 70-74, 79, 327-330.
Yûnînî, Ẕeylü Mirʾâti’z-zamân, Haydarâbâd 1380/1961, II, 384-386; IV, 262.
Nüveyrî, Nihâyetü’l-ereb, XXIX, 429-431.
Ebû Hayyân el-Endelüsî, Kitâbü’l-İdrâk (nşr. ve trc. Ahmet Caferoğlu), İstanbul 1931, metin, s. 69.
Berenî, Târîḫ-i Fîrûz Şâhî (nşr. Seyyid Ahmed Han), Kalküta 1862, s. 27-28.
İbn Dokmak, el-Cevherü’s̱-s̱emîn (nşr. Saîd Abdülfettâh Âşûr), Mekke 1403/1982, s. 273-274.
Kalkaşendî, Ṣubḥu’l-aʿşâ, Kahire 1963, VI, 13.
Makrîzî, es-Sülûk (Ziyâde), I/2, s. 599; I/3, s. 663, 791 vd.; II/3, s. 575-576.
İbn Tağrîberdî, el-Menhelü’ṣ-ṣâfî, III, 6, 22, 477; IV, 148, 213; VI, 156, 380, 420-421; VII, 12; IX, 91, 96.
İbn İyâs, Bedâʾiʿu’z-zühûr, I/1, s. 375, 465; I/2, s. 45; II, 81, 358; III, 197, 246; V, 82.
D. Ayalon, “Names, Titles and ‘nisbas’ of the Mamlûks”, The Mamlûk Military Society, London 1979, s. 210-212.
a.mlf., “Memlûk Devletinde Kölelik Sistemi” (trc. Samira Kortantamer), TİD, IV (1989), s. 211-247.
Saîd Abdülfettâh Âşûr, el-Müctemaʿu’l-Mıṣrî fî ʿaṣri selâṭîni’l-Memâlîk, Kahire 1992, s. 30 vd.
Altan Çetin, Memlûk Devletinde Askerî Teşkilât, İstanbul 2007, s. 83-85, 103-113.
Ahmed Abdürrâzık, “el-ʿAlâḳātü’l-üseriyye fi’l-muṣṭalaḥi’l-Memlûkî”, el-Mecelletü’t-târîḫiyyetü’l-Mıṣriyye, XXIII, Kahire 1976, s. 155-173.
Samira Kortantamer, “Memlûklarda Devlet Yönetimi ve Bürokrasi”, TİD, II (1984), s. 27-28.
Fatih Yahya Ayaz, “Türk Memlükler Döneminin Büyük Emîrlerinden Yelboğa el-Ömerî (ö. 768/1366) ve İdaredeki Nüfuzu”, Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, XVI/1, Adana 2007, s. 86-95.