HİLLÎ, Safiyyüddin - TDV İslâm Ansiklopedisi

HİLLÎ, Safiyyüddin

صفيّ الدّين الحلّي
Müellif: MUSTAFA KILIÇLI
HİLLÎ, Safiyyüddin
Müellif: MUSTAFA KILIÇLI
Web Sitesi: TDV İslâm Ansiklopedisi
Yayımcı: TDV İslâm Araştırmaları Merkezi
Baskı Tarihi: 1998
Erişim Tarihi: 28.11.2024
Web Adresi:
https://islamansiklopedisi.org.tr/hilli-safiyyuddin
MUSTAFA KILIÇLI, "HİLLÎ, Safiyyüddin", TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/hilli-safiyyuddin (28.11.2024).
Kopyalama metni

5 Rebîülâhir 677’de (26 Ağustos 1278) Hille şehrinde, Tay kabilesinin Sinbis koluna mensup zengin ve soylu bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. İbn Serâyâ diye de anılır. İlk öğrenimini Hille’de yaptı. Kaynaklarda hocaları hakkında bilgi bulunmamaktaysa da kendisi el-Aġlâṭî adlı eserinde Cemâleddin el-Mürrî ve Ebû Mansûr adlı iki hocasını zikreder (M. İbrâhim Huvver, s. 51).

Hillî, dayılarının mensup olduğu Mehâsinoğulları ile Ebü’l-Fazloğulları arasında devam eden Hille’ye hâkim olma mücadelesi esnasında dayısı Safiyyüddin b. Mehâsin öldürülünce ona mersiyeler yazdı; ayrıca intikamının alınması için kabilesini savaşa teşvik eden şiirler kaleme aldı. Bu savaşlara kendisi de katılarak gösterdiği kahramanlıkları şiirlerinde dile getirirken rakiplerini de hicvetti. Ebü’l-Fazloğulları’nın yenilmesine rağmen Hille’de huzursuzluk ve çekişmelerin bitmemesi yüzünden Hillî buradan ayrılarak ticaret için gidip geldiği şehirlerden biri olan Mardin’e yerleşmeye karar verdi. Hillî Diyarbekir, Mardin ve çevresinin idaresini ellerinde bulunduran Artuklular’dan el-Melikü’l-Mansûr Necmeddin ile de irtibat kurarak 700 (1300) veya 701 (1301) yılında Mardin’e gitti ve Dîvânü’r-resâil kâtibi olarak Artuklular’ın hizmetine girdi. Aynı yıl el-Melikü’l-Mansûr’a methiye niteliğindeki Dürerü’n-nüḥûr (el-Artuḳıyyât) adlı divanını kaleme alarak kısa sürede hükümdarın dostluğunu kazandı. II. Necmeddin Gazi’nin vefatından sonra yerine geçen oğlu el-Melikü’s-Sâlih ile de iyi ilişkiler kurarak ona kasideler yazdı. Bu ilişkiler sonunda Artuklu hânedanı yanında önemli bir yer edindi ve büyük maddî imkânlara kavuştu (Dîvân, s. 199-203 vd.).

Artuklu sarayına girdikten sonra da ticarete devam eden Hillî bu maksatla Şam, Halep, Hama, Bağdat, Musul gibi merkezlere seyahatler yaptı. Gittiği yerlerde çeşitli devlet ve ilim adamlarıyla görüşme fırsatı buldu. Meselâ Hama’da Eyyûbî hânedanından tarih ve coğrafya âlimi Emîr el-Melikü’l-Müeyyed Ebü’l-Fidâ İmâdüddin İsmâil ve oğlu el-Melikü’l-Efdal Muhammed ile, Şam’da meşhur kâtip Şehâbeddin Mahmûd el-Halebî ve şair İbn Nübâte el-Mısrî ile görüştü. Bu şehirlerde kaldığı süre içinde Artuklu melikleriyle de ilgisini sürdürerek onlar için kasideler yazmaya devam etti. 723 (1323) yılında hacca giden Hillî dönüşünde Mısır’a uğradı; burada kaldığı iki yıl zarfında el-Melikü’n-Nâsır Muhammed b. Kalavun ve veziri Alâeddin İbnü’l-Esîr el-Cezerî ile tanışarak onlara kasideler yazdı; ayrıca dil âlimi Ebû Hayyân el-Endelüsî, siyer âlimi ve şair İbn Seyyidünnâs gibi şahsiyetlerle görüşme imkânı buldu. 726’da (1326) tekrar Mısır’a giden Hillî (M. İbrâhim Huvver, s. 31-32), buradan ayrıldıktan sonra da uzun süre Muhammed b. Kalavun’la haberleşmeye devam etmiştir. Hillî 749 (1348) yılında Bağdat’ta vefat etti (a.g.e., s. 21). Bazı kaynaklarda ise 750 (1349) veya 752’de (1351) vefat ettiği, vefat yerinin Mardin olduğu zikredilmektedir.

Özellikle gençlik yıllarına ait bazı şiirlerinden Hillî’nin Şiî olduğu anlaşılmaktadır; ancak bu mezhebe taassupla bağlandığı yolundaki iddialar doğru değildir. Nitekim bir şiirinde Hz. Ömer’in diğer üç halifeden daha üstün olduğunu söylemekte, bir başka şiirinde de onun adaletine ve samimi dindarlığına işaret etmektedir (Dîvân, s. 91, 345). Edebiyat tarihçilerince hem şair hem de nesir ustası olarak kabul edilen Hillî daha çok şairliğiyle tanınır. Mensur eserlerinde Kādî el-Fâzıl’ın (ö. 596/1200) üslûbunu taklit ederek seci, cinas, telmih, iktibas, teşbih ve istiareyi çok kullanır. Secili cümleleri çok kısa ve basit tutması, cinas ve kelime oyunlarına fazlaca yer vermesi, mensur eserlerini manzum parçalarla süslemesi ve risâlelerine mukaddimeyle başlaması nesrinde görülen başlıca özelliklerdir.

Yedi yaşında iken şiire başlayan Hillî daha çok Hz. Peygamber için yazdığı bedîiyyesiyle tanınmış ve bu türün öncüsü kabul edilmiştir. Kur’ân-ı Kerîm’i ve önemli şairlerin şiirlerini ezberlemesi, Hillî’ye şekil ve muhteva bakımından şiirlerini zenginleştirme imkânı kazandırmıştır. Divanından ve diğer eserlerinden kendisinin İslâm ilimlerini, İslâm tarihini, Hıristiyanlığı, Arap edebiyatını, hatta avcılık ve satranç gibi konuları iyi bilen, çok yönlü, zengin kültüre sahip bir şair ve edip olduğu anlaşılmaktadır. Bu bakımdan çalışmaları aynı zamanda önemli birer tarihî ve edebî kaynak niteliğindedir. Lafız, mâna, konu ve üslûpta eskilerden hayli etkilenmiş olmasına rağmen İbn Nübâte el-Mısrî’den sonra döneminin en büyük şairi sayılır. Özellikle halk şiirinde birtakım yenilikler yapmış ve “muzammen” denilen yeni bir müveşşah türü icat etmiştir. Bağdat’ta Hillî ile görüşen Fîrûzâbâdî onun büyük bir âlim, güçlü bir şair ve nesir ustası olduğunu söyler (Abdülhüseyin Ahmed el-Emînî, VI, 42). Şiiri sade olup garip kelimelere az rastlanmakla beraber bazı beyitlerinde şekil ve muhteva kusurları görülmektedir. Hemen hemen her konuda şiir yazmakla birlikte daha çok tasvir, medih ve hamâse üzerinde durmuştur.

Eserleri. 1. Dîvân (Ṣafvetü’ş-şuʿarâʾ ve ḫulâṣatü’l-büleġāʾ). Kahire’de Muhammed b. Kalavun’un isteği üzerine ilk defa bizzat Hillî tarafından on iki bab olarak düzenlenen divandaki beyit sayısı 10.000’in üzerindedir. Şair divanına Dürerü’n-nüḥûr adlı eserini de ilâve etmiş, el-Kâfiyetü’l-bedîʿiyye’si ve üç mensur risâlesi sonradan eklenmiştir. Ancak divanının şiirlerinin tamamını değil, onlardan yaptığı seçmeleri ihtiva ettiğini kendisi belirtmektedir (Dîvân, mukaddime, s. 12). İbn Şâkir el-Kütübî’ye göre bu divan üç cilt idi (Fevâtü’l-Vefeyât, II, 350). Mevcut baskılarında ise müstensih ve nâşirler tarafından başka şiirlerin de ilâve edildiği görülmektedir. Zira içerisinde şairin, divanı derlediği tarih olarak kabul edilen 726’dan (1326) sonra yazdığı şiirler de bulunmaktadır (Mahmûd Rızk Selîm, s. 38-39). Kahire (1283), Dımaşk (1297, 1300) ve Beyrut’ta (1310) çeşitli baskıları yapılan divan Muhammed Cevâd el-Kütübî el-Kâzımî tarafından neşredilmiş (Necef 1375/1956), son olarak da Kerem el-Bustânî’nin tashihleri ve Hillî’nin hayatına dair kısa bir mukaddimeyle birlikte yayımlanmıştır (Beyrut 1382/1962). Hillî’nin bütün şiirlerini ihtiva eden bir divanın derlenip ilmî bir neşrinin yapılması gerekmektedir. M. İbrâhim Huvver divanı tahkik ettiğini söylemekteyse de (Ṣafiyyüddîn el-Ḥillî, s. 74) eserin yayımlanıp yayımlanmadığı bilinmemektedir.

2. Dürerü’n-nüḥûr fî medâʾiḥi (imtidâḥi)’l-Meliki’l-Manṣûr (el-Ḳaṣâʾidü’l-Artuḳıyye, el-Artuḳıyyât). Hillî’nin, Artuklu Hükümdarı II. el-Melikü’l-Mansûr Necmeddin Gazi için yazdığı yirmi dokuz kasideyi ihtiva eden eserdeki manzumeler, sırasıyla Arap alfabesindeki yirmi dokuz harfe göre kafiyelenmiştir; ayrıca her kaside yirmi dokuz beyitten oluşmaktadır. Her beytin ilk harfiyle kafiye harfi (revî) aynı olduğu için esere el-Maḥbûkât adı da verilmiştir. Daha sonra bizzat şairin divana ilâve ettiği kasideler onunla birlikte basıldığı gibi ayrı olarak da yayımlanmıştır (Kahire 1283). Hasan Ahmed et-Tûhî tarafından da neşredilen (Mecmûʿu müzdevicât içinde, Kahire 1299) eserin adını Brockelmann Dürerü’l-buḥûr şeklinde kaydetmektedir (GAL, II, 205). Eserden bazı seçmeler G. H. Bernstein tarafından Latince ve Almanca tercümeleriyle birlikte yayımlanmıştır (Jenaische Allgemeine Literatur-Zeitung, XIII, Jena-Leipzig 1816, s. 188-192; diğer bazı seçmeler için bk. Göttingische gelehrte Anzeigen, 1816, s. 1515-1520; Allgemeine Literatur-Zeitung, Halle, Leipzig 1817, s. 601-606, 609-614).

3. Şerḥu’l-Kâfiyeti’l-bedîʿiyye fî ʿulûmi’l-belâġa ve meḥâsini’l-bedîʿ (en-Netâʾicü’l-ilâhiyye fî şerḥi’l-Kâfiyeti’l-bedîʿiyye). Hillî’nin, Bûsîrî’ye nazîre olarak Hz. Peygamber’i çeşitli bedî‘ sanatları ile övmek üzere kaleme alıp el-Kâfiyetü’l-bedîʿiyye fi’l-medâʾiḥi’n-nebeviyye adını verdiği 145 beyitlik kasidesine bizzat kendisinin yazdığı şerhtir. Mukaddimesinden anlaşıldığına göre Hillî’nin bu şerhi yazmaktaki amacı, Kur’an’ın i‘câzının ve Resûlullah’ın peygamberliğinin daha iyi anlaşılmasına yardımcı olmak, Resûl-i Ekrem’i övmek ve bedî‘ ilmi konusunda daha önceki âlimlerin yaptıkları çalışmaları tamamlamaktır. Kasidesini şerhederken beyitlerde kullandığı 140 edebî sanatı tek tek ele alan Hillî, âyetlerden ve eski şiirlerden verdiği örneklerle eserini açıklayarak ona ayrı bir muhteva zenginliği kazandırmaya çalışmıştır. Hillî şerhin sonunda, kendisinden önce belâgat ve bedî‘ ilimlerine dair yazılmış olan yetmiş eseri müellif adlarıyla birlikte kaydetmektedir. Bu kaynaklardan kırkı İbn Ebü’l-İsba‘ın Taḥrîrü’t-Taḥbîr’inin mukaddimesinde geçmektedir (bk. bibl.); otuzu ise bizzat müellif tarafından tesbit edilmiştir. el-Bedîʿiyye, Abdülganî b. Ahmed er-Râfiî tarafından el-Cevherü’s-senî fî şerḥi Bedîʿiyyeti’ṣ-Ṣafî adıyla şerhedilmiştir. İlk baskısı Kahire’de yapılan şerhin (1316) son ilmî neşri Nesîb Neşâvî tarafından gerçekleştirilmiştir (Dımaşk 1403/1983). Belâgat âlimleriyle şiir ve edebiyat tenkitçilerinin ilgisini çeken el-Bedîʿiyye ve şerhi daha sonra birçok şairi etkilemiş ve aynı tarzda çeşitli şiirlerin yazılmasına vesile olmuştur (Abdülhüseyin Ahmed el-Emînî, VI, 39).

4. el-ʿÂṭılü’l-ḥâlî ve’l-mur(aḫ)ḫaṣü’l-ġālî. Müveşşahtan sonra ortaya çıkan ve müveşşah gibi besteyle okunan, halk şiiri çeşitleri arasında sayılabilecek olan zecel, mevâliyyâ, kâne ve kân, kūmâ türlerine dair ansiklopedik kitapların en önemlisi olarak kabul edilir. Hillî bu eserinde adı geçen dört şiir çeşidinin doğuşundan, vezinlerinden ve önemli şairlerinden bahsetmekte, şiirlerinden örnekler vermektedir. Ayrıca eserde ele alınan şiir türlerinde edep kurallarına pek riayet edilmediği ve daha çok müstehcenle mizah arası şiirler tercih edildiği için ona bu adı verdiğini belirtmektedir (el-ʿÂṭıl’ın mukaddimesinden naklen M. İbrâhim Huvver, s. 56-58). G. H. Bernstein tarafından şerh ve açıklamalarla birlikte Latince’ye ve Almanca’ya çevrilerek yayımlanan eser (Lipsiae 1816) Cevdet er-Rikâbî (Dımaşk 1949), W. Hoenerbach (Almanca mukaddime ve değerlendirme yazısı ile birlikte, Wiesbaden 1956) ve Hüseyin Nassâr (Kahire 1981; Bağdat 1990) tarafından da neşredilmiştir. Eser hakkında E. Wagner’in bir değerlendirmesi yayımlanmıştır (bk. bibl.).

5. el-Aġlâṭî. Alfabetik olarak düzenlenmiş bir sözlük olup “sîn” harfiyle başlayan eksik bir nüshası mevcuttur (Madrid, Escurial Library, nr. 123). Hillî bu kitabında halkın, şairlerin ve dilcilerin sözlerinde gördüğü bazı yanlışları Kur’an’a, hadise ve eski şiire dayanarak düzeltmeye çalışmıştır (M. İbrâhim Huvver, s. 64-67).

6. ed-Dürrü’n-nefîs fî ecnâsi’t-tecnîs. Cinas ve çeşitlerine dair bir risâle olup beş varaklık eksik bir nüshası mevcuttur (Dârü’l-kütübi’l-Mısriyye, Mecâmî‘, nr. 73).

7. eṣ-Ṣayd bi’l-bunduḳ (el-Ḫidmetü’l-celîle). Tüfekle avlanmaya dair olan ve divanda da yer alan sekiz kasideden ibaret eserin yirmi varaklık bir nüshası bilinmektedir (Bibliothèque Nationale, nr. 842).

8. el-Mes̱âlis̱ ve’l-mes̱ânî fi’l-meʿâlî ve’l-meʿânî. Hillî’nin el-Melikü’l-Efdal Muhammed’in arzusu üzerine kendi şiirlerinden seçtiği, her biri iki veya üç beyitlik kıtalardan ibaret yirmi bablık eserin iki nüshası bulunmaktadır (Bibliothèque Nationale, nr. 1553; Dârü’l-kütübi’z-Zâhiriyye, Mecmua, nr. 3361). Tâhir el-Hımsî, bu eserde olup divanda yer almayan şiirleri Dârü’l-kütübi’z-Zâhiriyye nüshasına dayanarak neşretmiştir (bk. bibl.).

9. Dîvânü ṣafveti’ş-şuʿarâʾ ve ḫulâṣati’l-büleġāʾ. Adından, çeşitli şairlerin şiirlerinden yapılmış seçmelerden ibaret olduğu anlaşılmaktadır (C. Zeydân, III, 140).

10. el-Mîzân fî ʿilmi’l-edvâr ve’l-evzân. Mûsikiye ve mûsiki aletlerine dair kırk üç varaklık bir eser olup Kahire’de bir nüshası mevcuttur (Ma‘hedü’l-mahtûtât Câmiatü’d-düveli’l-Arabiyye, Mûsiki, nr. 45).

11. Maʿrifetü’l-buḥûri’s-sitte ʿaşer (Shiloah, s. 308). Brockelmann’ın ʿİddetü ebḥuri’ş-şiʿr adıyla kaydettiği eser (GAL, II, 160) on altı aruz vezniyle ilgili bir çalışmadır.

12. Fâʾide fi(tevellüdi)’l-enġām (baʿżıhâ ʿan baʿż) ve tertîbihâ ʿale’l-bürûc. Mûsiki makamlarıyla burçlar arasındaki ilgiden söz etmektedir (a.g.e., II, 159; Suppl., II, 199; Shiloah, s. 307-308; , VIII, 804).

13. Kitâb fi’l-evzâni’l-müstaḥdes̱e ke’d-dûbeyt (, II, 200).

14. Resâʾil. Hillî’nin mektup veya makāme şeklindeki yazılarından ibaret olup nesirdeki ustalığını ve dili kullanmadaki gücünü bu yazılarda göstermiştir. Divanla birlikte basılan eserde şu risâleler yer almaktadır: a) Risâletü’d-dâr ʿan (fî) muḥâverâti’l-fâr. Mardin’deki Artuklu Emîri el-Melikü’s-Sâlih’e yazdığı bir mektuptur. Hillî, burada el-Melikü’s-Sâlih’i ve cömertliğini övdükten sonra Kelîle ve Dimne’de olduğu gibi bazı hayvanları (fareler ve deve yavrusu) konuşturarak kendisine olan borcunu ödeme hususundaki ihmali yüzünden el-Melikü’s-Sâlih’in bir nâibini ona şikâyet etmekte, bu vesileyle kendi hayatını da anlatmaktadır (M. İbrâhim Huvver, s. 70). b) er-Risâletü’l-mühmele. Müellifin, Memlük hânedanından Muhammed b. Kalavun’a veziri Kerîmüddin’i şikâyet etmek ve Mısır’dan ayrılmak için onun iznini istemek üzere 723’te (1323) yazdığı, içinde noktalı harflerin kullanılmadığı bir risâledir. c) er-Risâletü’t-tevʾemiyye. Hillî bu risâlesini, Hille’den Mardin’e gittiğinde kendini tanıtıp himayeye lâyık olduğunu anlatmak amacıyla 700 (1300-1301) yılında el-Melikü’l-Mansûr Necmeddin Gazi’ye yazmıştır. Nesir-nazım karışımı olan bu risâlesini Hillî, Harîrî’nin el-Maḳāmât’ındaki bir şiirinden etkilenerek yazılışları aynı olup birbirinden noktalarla ayrılan kelimelerden (tev’em) meydana getirmiştir. d) Ḥallü’l-manẓûm. Müellif, oğlu için kaleme aldığı bu risâlesinde, İmruülkays’ın Muʿallaḳa’sının ilk yedi beytini nesre çevirdikten sonra aynı vezin ve kafiye ile, kısmen de aynı kelimelere yer vererek yeniden nazmetmiştir (a.g.e., s. 72-73). Hillî’nin ayrıca, Erzen Emîri el-Melikü’l-Kāhir’in Mardin Artuklu Emîri el-Melikü’s-Sâlih Şemseddin’e kardeşinin ölümü sebebiyle gönderdiği tâziyeye cevaben yazdığı bir mektubu vardır (, VIII, 804).

M. İbrâhim Huvver, Hillî’nin el-Aġlâṭî adlı eserinde, Cevherî’nin eṣ-Ṣıḥâḥ’ını tenkit için yazdığı Nüfûẕü’s-sehm fîmâ vaḳaʿa li’l-Cevherî mine’l-vehm adlı bir kitabından söz ettiğini, ancak böyle bir esere henüz rastlanmadığını belirttikten sonra Selâhaddin es-Safedî’nin aynı adı taşıyan bir eserinin bulunduğunu ifade ederek (Câmiatü’d-düveli’l-Arabiyye, Ma‘hedü’l-mahtûtât, İlmü’l-luga, nr. 288) Safedî’nin kitabın adıyla birlikte muhtevasını da Hillî’den almış olabileceğini söylemektedir (Ṣafiyyüddîn el-Ḥillî, s. 53).

Hillî’nin hayatı, eserleri ve şiirleri hakkında Cevâd Ahmed Alveş Şiʿru Ṣafiyyiddîn el-Ḥillî (Bağdat 1379/1959), Yâsîn el-Eyyûbî Ṣafiyyüddîn el-Ḥillî (Beyrut 1971), Mahmûd Rızk Selîm Ṣafiyyüddîn el-Ḥillî (Kahire 1980), Friedrich Rückert Ṣafī al-Dīn al-Ḥıllī ʿAbd al-ʿAzīz Ibn Sarāyā (Wiesbaden 1988), Muhammed İbrâhim Huvver Ṣafiyyüddîn el-Ḥillî: Ḥayâtühû ve âs̱âruhû ve şiʿrüh (Beyrut 1410/1990) ve Mîhâîl Edîb Ṣafiyyüddîn el-Ḥillî: Ḥayâtühû, âs̱âruhû, dirâsetü üslûbih (Halep 1994, 1995) adlı eserleri kaleme almışlardır.


BİBLİYOGRAFYA

Safiyyüddin el-Hillî, Dîvân, Beyrut 1382/1962.

a.mlf., Şerḥu’l-Kâfiyeti’l-bedîʿiyye (nşr. Nesîb Neşâvî), Dımaşk 1402/1982, neşredenin mukaddimesi, s. 5-30.

İbn Ebü’l-İsba‘, Taḥrîrü’t-Taḥbîr (nşr. Hifnî M. Şeref), Kahire 1383/1963, neşredenin mukaddimesi, s. 83-96.

, II, 335-350.

İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine (nşr. M. Seyyid Câdelhak), Kahire 1966, II, 479-481.

, X, 238-239.

Ahmed el-İskenderî – Mustafa İnânî, el-Vasîṭ fi’l-edebi’l-ʿArabî ve târîḫih, Kahire 1335/1916, s. 312-314.

, III, 139-140.

, II, 159, 160, 205-206; , II, 199-200.

Abdülhüseyin Ahmed el-Emînî, el-Ġadîr fi’l-Kitâb ve’s-Sünne, Tahran 1366, VI, 42-55.

, V, 247.

, IV, 141.

, s. 215.

Mârûn Abbûd, Edebü’l-ʿArab, Beyrut 1960, s. 357-358.

, III, 772-777; V, 355-359.

Yâsîn el-Eyyûbî, Ṣafiyyüddîn el-Ḥillî, Beyrut 1971.

A. Shiloah, The Theory of Music in Arabic Writings (c. 900-1900), München 1979, s. 307-308.

Mahmûd Rızk Selîm, Ṣafiyyüddîn el-Ḥillî, Kahire 1980.

Hasan es-Sadr, Teʾsîsü’ş-Şîʿa, Beyrut 1401/1981, s. 172-175, 227-229.

Cevdet er-Rikābî, el-Edebü’l-ʿArabî, Dımaşk 1403/1983, s. 220-247.

Ali Necîb Atvî, Târîḫu’l-âdâbi’l-ʿArabiyye, Beyrut 1985, s. 207-211.

Ahmed Hasan ez-Zeyyât, Târîḫu’l-edebi’l-ʿArabî, [baskı yeri ve tarihi yok], s. 405-406.

Ömer Mûsâ Bâşâ, Târîḫu’l-edebi’l-ʿArabî, Beyrut 1409/1989, s. 275-341.

M. İbrâhim Huvver, Ṣafiyyüddîn el-Ḥillî: Ḥayâtühû ve âs̱âruhû ve şiʿrüh, Beyrut 1410/1990.

, III, 425-426.

M. Kürd Ali, “Risâletân li-Ṣafiyyiddîn el-Ḥillî”, , IV (1924), s. 210-220.

Ahmed el-İskenderî, “Ṣafiyyüddîn el-Ḥillî”, a.e., XII/3-4 (1932), s. 243-251; XII/5-6, s. 292-298.

R. B. Serjeant, “Ṣafiyyaddīn Ḥillī”, , XXI (1958), s. 406-407.

E. Wagner, “Die Vulgärarabischen Gedichte des Ṣafī ad-Dīn Ḥillī in Seinem Kitāb al-ʿĀṭil”, , XXXVI/1-2 (1961), s. 78-98.

İbrâhim es-Sâmerrâî, “Luġatü’z-zecel fî Kitâbi’l-ʿÂṭıli’l-ḥâlî ve’l-muraḫḫaṣi’l-ġālî li-Ṣafiyyiddîn el-Ḥillî”, el-Menâhil, XXI, Rabat 1981, s. 287-295.

a.mlf., “Şerḥu’l-Kâfiyeti’l-bedîʿiyye fî ʿilmi’l-belâġa li’l-Ḥillî”, ʿÂlemü’l-kütüb, VII/1, Riyad 1986, s. 71-78.

Ahmed Matlûb, “Şerḥu’l-Kâfiyeti’l-bedîʿiyye”, , XXXVIII/1 (1407/1987), s. 306-314.

Tâhir el-Hımsî, “Min Dîvâni’l-Mes̱âlis̱ ve’l-mes̱ânî fi’l-meʿâlî ve’l-meʿânî”, , XXXVIII/1-2 (1414-15/1994), s. 109-127.

Cl. Huart, “Hillî”, , V/1, s. 487.

W. P. Heinrichs, “Ṣafī al-Dīn”, , VIII, 801-805.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1998 yılında İstanbul’da basılan 18. cildinde, 41-44 numaralı sayfalarda yer almıştır. Matbu nüshayı pdf dosyası olarak indirmek için tıklayınız.
TDV İslâm Ansiklopedisi'nden rastgele bir madde okumak ister misiniz?
BAŞKA BİR MADDE GÖSTER