FELÂTUN BEY ile RÂKIM EFENDİ - TDV İslâm Ansiklopedisi

FELÂTUN BEY ile RÂKIM EFENDİ

Müellif: M. ORHAN OKAY
FELÂTUN BEY ile RÂKIM EFENDİ
Müellif: M. ORHAN OKAY
Web Sitesi: TDV İslâm Ansiklopedisi
Yayımcı: TDV İslâm Araştırmaları Merkezi
Baskı Tarihi: 1995
Erişim Tarihi: 01.12.2024
Web Adresi:
https://islamansiklopedisi.org.tr/felatun-bey-ile-rakim-efendi
M. ORHAN OKAY, "FELÂTUN BEY ile RÂKIM EFENDİ", TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/felatun-bey-ile-rakim-efendi (01.12.2024).
Kopyalama metni

Ahmed Midhat’ın hikâye olarak tanıttığı Letâif-i Rivâyât serisi dikkate alınmazsa telif ettiği otuz iki romanı arasında yayın sırasına göre beşincisidir. Rodos’ta sürgünde iken kaleme aldığı diğer kitapları gibi bu da imzasız olarak yayımlanmıştır. On bir bölümden meydana gelen roman Tanzimat devri ikilemini mizahî bir dille anlatır. Konu, esere adını veren iki gencin hemen her bakımdan zıtlıkları üzerine kurulmuştur.

Felâtun Bey alafranga yaşamaya meraklı bir babanın evinde sathî bilgilerle yetişmiş, kıyafet, tavır ve ahlâkî davranışlarına kadar Avrupalılık özentisi taşıyan hazır yiyici bir gençtir. Bir dairede memurdur, fakat işine gitmez, vaktini eğlence ve gezi yerlerinde kumarla ve kadınla geçirir. Râkım Efendi ise küçük yaşta babasını kaybetmiş, önce annesinin, onun da ölümüyle dadısının ihtimamı altında yetişmiştir. Doğu ve Batı kaynaklı diye ayırmadan her ilim alanına ilgi duyar ve eline geçen her kitabı okur. Hemen her alanda bilgi sahibidir; ayrıca Arapça, Farsça ve Fransızca bilir. Bir dairede az maaşla çalışan bir memurdur, özel ders verir, bazı yayınevlerine tercümeler yapar.

Yazar ilk iki bölümde bu gençlerin zıtlığını aileleri, çevreleri ve günlük hayatlarıyla beraber verdikten sonra romanın diğer bölümlerinin her birinde değişik vak‘alarla Felâtun Bey’i cahilliği, kibri, müsrifliği, yapmacık nezaketi ve iptilâlarıyla rezaletlere sürükleyecek, gülünç durumlara düşürecek; buna karşılık Râkım Efendi’nin şahsında bilgili, tutumlu, iradeli ve vakur, biraz da Batı’nın olumlu değerlerini benimsemiş bir Osmanlı tipini yüceltecektir. Aslında roman tekniği açısından dağınık görünen bu vak‘aları birbirine bağlayan ortak konu da bu zıtlıktır. Böylece Felâtun Bey İngiliz Ziklas ailesinin evinde, ada açıklarındaki kayıkla gezintide, Kâğıthane safalarında kadınlara, genç kızlara davranışlarıyla hep bir skandala sebep olmuş, Râkım Efendi’nin ise itibarı daima yükselmiştir. Felâtun Bey babasının ölümüyle kendisine kalan mirası tiyatrocu bir Fransız kıza yedirmiş, sonunda bir yığın borçla Ege adalarından birinin mutasarrıflığına razı olarak İstanbul’dan gitmiştir. Râkım, evvelce dost edindiği Yozefino adlı bir kadınla ilişkilerini itidalde bırakmış, Ziklaslar’ın kendisine âşık olan büyük kızına mesafeli kalmış, parayla satın aldığı ve iyi bir eğitim verdiği câriyesi Canan’la evlenerek mutlu bir sona ulaşmıştır.

Ahmed Midhat, kitabın ilk bölümünün baş tarafına romanın ikinci adı olabilecek bir başlık koymuştur: “Biraz da Bugünkü Ahvâle Bakalım”. Bu ifadeden önceki romanlarının geçmiş devirlerde, bunun ise kendi döneminde geçtiğini belirtmek istemiş olmalıdır. Böylece mekân olarak İstanbul’da geçen vak‘anın 1870 sonralarına ait olduğu anlaşılmaktadır.

Roman özellikle Cumhuriyet’ten sonra araştırmacıların dikkatini çekmiş ve hakkında bir hayli değerlendirme ve tenkit yazısı çıkmıştır. Bunların çoğu, Ahmed Midhat’ın yazar olarak romanın içindeki taraflı tutumunu tenkit eder ve eseri teknik açıdan kusurlu bulur. Meddah geleneğini devam ettiren bu ilk devir romanları hakkındaki tenkitler yersiz değildir. Ayrıca romanda ruh tahlillerinin olmaması da önemli bir eksikliktir. Tasvirler bile güçlü değildir. Yazarın diğer macera romancılarından ayrıldığı taraf, ikinci bölümden sonra anlatımdan çok diyaloglara ağırlık vermesidir. Bu ise Ahmed Midhat’ın o yıllarda birkaç tiyatro denemesi içinde oluşuyla açıklanabilir. Eser hakkında farklı bir değerlendirme Mehmet Kaplan’dan gelir. Kaplan estetik değer dışında yazarının samimiyeti, okuyucu ile diyalogu, kendi hayat tecrübe ve müşahedelerinin esere girmesi bakımından romanın önemine işaret eder. Felâtun Bey ile Râkım Efendi’nin Doğu ve Batı değer hükümlerini tartışmak ve Doğu’nun üstünlüğünü ortaya koymak gibi bir tezi yüklendiğinde tenkitçiler birleşirler. Ancak Berna Moran aynı açıdan bakarak bu mukayeseyi ekonomik temele dayandıran bir tez ileri sürer. Ona göre roman, Batılılaşma’nın tüketim ekonomisine kendini kaptıran müsrif Felâtun Bey’e karşılık para işlerinde dikkatli, başarılı, fakirken durumunu düzelten Râkım’ın tercihi üzerine kurulmuştur. Ahmet Hamdi Tanpınar da daha önce aynı görüşe Râkım’ı oportünist bir tip olarak suçlayarak yer vermiştir.

Felâtun Bey ile Râkım Efendi’ye edebiyat tarihimizde önemli bir yer sağlayan sebeplerden biri de Batılılaşma süreci içinde iki medeniyetin ve değişmeye başlayan Osmanlı insan tiplerinin mukayesesine dayanan romanların ilki oluşudur. Tekniği hakkında ileri sürülen bütün acemilik iddialarına rağmen Felâtun Bey, gerek Ahmed Midhat Efendi’nin diğer romanlarında gerekse Recâizâde Mahmud Ekrem, Hüseyin Rahmi Gürpınar, Yakup Kadri Karaosmanoğlu ve Peyami Safa’nın çeşitli romanlarında daha da geliştirip zenginleştirerek işleyecekleri çarpık Batılılaşma meselesinin ve alafranga/dejenere kahramanların prototipidir.

Eser Ahmed Midhat’ın diğer romanlarıyla da ortak bazı özellikler taşır. Hemen hepsinde olduğu gibi bunda da olumlu karakteri temsil eden Râkım yazarın kendisiyle büyük bir benzerlik gösterir. Daha sonra yazacağı Müşâhedât (1891) romanının içinde kendisi ile Râkım arasındaki bu benzerliği sezdirir. Râkım da yazarının romanı yazdığı yaştadır, hatta aynı semtte (Tophane) doğup büyümüşlerdir. Kadınlar, özellikle de yabancı kadınlar onun kültürüne ve ağır başlılığına hayrandırlar ve ona âşık olurlar. Konuşmalarında İslâm, Osmanlı, Türk örf ve âdetlerinin savunmasını üzerine alır, tavır ve hareketlerinde de bunları temsil eder. Nihayet câriyesi Canan’ı iyi bir kültürle yetiştirip evinin hanımı yapması da Osmanlı’nın kölelik hakkındaki müsamahalı ve insanî davranışının bir delili olarak gösterilir.

1875’te basılan Felâtun Bey ile Râkım Efendi 1879’da Türkçe olarak Ermeni harfleriyle de yayımlanmıştır. Ayrıca Hasan Âli Yücel tarafından sadeleştirilerek Cumhuriyet gazetesinde Aralık 1953 - Ocak 1954 arasında tefrika edilmiştir. Sacit Erkan da eseri yeni harflere çevirmiştir (İstanbul 1966).


BİBLİYOGRAFYA

Mustafa Nihat [Özön], Türkçede Roman, İstanbul 1936, s. 265-269.

İsmail Habip [Sevük], Tanzimattan Beri Edebiyat Tarihi, İstanbul 1940, I, 238-239.

Ahmet Hamdi Tanpınar, XIX. Asır Türk Edebiyatı Tarihi, İstanbul 1956, s. 447-448.

Şerif Mardin, “Tanzimat’tan Sonra Aşırı Batılılaşma”, Türkiye: Coğrafî ve Sosyal Araştırmalar (der. Erol Tümertekin v.dğr.), İstanbul 1971, s. 420.

M. Orhan Okay, Batı Medeniyeti Karşısında Ahmed Midhat Efendi, Ankara 1975, tür.yer.

Fethi Naci, Türkiye’de Roman ve Toplumsal Değişme, İstanbul 1981, s. 34-39.

Berna Moran, Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış, İstanbul 1983, s. 38-47.

R. P. Finn, Türk Romanı: İlk Dönem, 1872-1900 (trc. Tomris Uyar), Ankara 1984, s. 26-33.

Mehmet Kaplan, “Felâtun Bey’le Râkım Efendi”, Türk Edebiyatı Üzerinde Araştırmalar II, İstanbul 1987, s. 93-123.

Mustafa Kutlu, “Felâtun Bey ile Râkım Efendi”, , III, 178-179.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1995 yılında İstanbul’da basılan 12. cildinde, 302-303 numaralı sayfalarda yer almıştır. Matbu nüshayı pdf dosyası olarak indirmek için tıklayınız.
TDV İslâm Ansiklopedisi'nden rastgele bir madde okumak ister misiniz?
BAŞKA BİR MADDE GÖSTER