DÂRÜLHADİS KÜLLİYESİ - TDV İslâm Ansiklopedisi

DÂRÜLHADİS KÜLLİYESİ

Müellif: ÖZKAN ERTUĞRUL
DÂRÜLHADİS KÜLLİYESİ
Müellif: ÖZKAN ERTUĞRUL
Web Sitesi: TDV İslâm Ansiklopedisi
Yayımcı: TDV İslâm Araştırmaları Merkezi
Baskı Tarihi: 1993
Erişim Tarihi: 28.11.2024
Web Adresi:
https://islamansiklopedisi.org.tr/darulhadis-kulliyesi
ÖZKAN ERTUĞRUL, "DÂRÜLHADİS KÜLLİYESİ", TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/darulhadis-kulliyesi (28.11.2024).
Kopyalama metni

Cami, medrese, türbeler ve şadırvandan meydana gelen küçük bir külliye olup zaman içinde fazla hasar gördüğünden yalnızca halen harap bir vaziyette olan iki türbe ile nisbeten iyi durumda bulunan cami günümüze kadar gelebilmiştir. Bu sebeple cami Dârülhadis Camii adıyla anılmaktadır. Edirne Kalesi’nin Manyas Kapısı civarında Germekapı caddesinde yer alan külliye, II. Murad tarafından aslında bir dârülhadis olarak inşa ettirilmiştir. Halk arasında külliyenin yaptırılmasının sebebi olarak Hz. Peygamber’in, rüyasında II. Murad’a burada bir dârülhadis yaptırmasını tavsiye ettiği rivayeti yaygınlık kazanmıştır. 1224 (1809-10) yılındaki tamirde yenilenen caminin kitâbesinden, yapının 23 Şâban 838 (24 Mart 1435) tarihinde tamamlandığı öğrenilmektedir. Sol duvardaki pencereler arasında bozuk bir yazıda ise Koç Ahmed adlı bir mimarın adı ve 1224 tarihi okunmaktadır. Rifat Osman, külliyenin medresesinin 1920’den birkaç yıl önce ortadan kalktığını söylemektedir. Nitekim 1914 yılına ait bir kayıttan medresenin o sırada faal olduğu anlaşılmaktadır (bk. Bilge, s. 148).

Cami yenilenirken bütün görünümü ile tipik bir empire (ampir) üslûbunu kazanmıştır; böylece II. Murad devrine ait herhangi bir özelliği kalmamıştır. Bugün mevcut cami, içten 18,80 × 8,50 m. ölçülerinde bir yapıdır. Harimin üstünde 8,5 m. çapında bir kubbe yer almaktadır. Kubbe ağırlığı, taçkapıdan mihraba doğru 5,30 m. derinlikteki iki sütuna oturmaktadır. İki beşik ve bir de kubbe tonozdan meydana gelen giriş sahnı camiyi merkezde tek kubbeli bir yapı haline getirmektedir. Ortalama 95 cm. kalınlığındaki duvarlar yapının bütün ağırlığını taşımaktadır. Kısa bir süre öncesine kadar kıble tarafı hariç camiyi üç yönden saran revaklar bugün tamamen ortadan kalkmıştır. Sadece taçkapının iki yanındaki revakların sütunları günümüze kadar gelebilmiştir. Taçkapı önündeki kubbe tonozlu ve sütunlu kısım ise neredeyse yıkılmak üzeredir. Bugün kalan izlerden ve eski resimlerinden, revaklı bölümün bir sundurma ile kapatıldığı ve cami ile aynı seviyede olabilmesi için yükseltildiği anlaşılmaktadır. Yapının minare ve şadırvanı da son derece kötü durumdadır. Özellikle şadırvan musluklar kısmının dışında tamamen yıkılmıştır. Eski resimlerinden çok köşeli ve sütunlu olduğu anlaşılan şadırvanın üzeri çok köşeli bir çatı ile örtülü idi.

Caminin kıble yönünde inşa edilmiş iki türbeden biri kapalı, diğeri ise açık türbedir. Kapalı türbe, küfeki taşından yontularak yapılmış sekiz köşeli kubbeli bir yapıdır. Her köşede pencereler önce dikdörtgen, sonra sivri kemerle nihayetlenen bir başka silme ile çerçevelenmiştir. Bu silmelerin üzerinde, köşeli bir kaval silme üstünde yuvarlak pencereler yine her köşede tekrarlanmaktadır. Yuvarlak fil gözleri olarak da adlandırılan bu pencerelerin üzerinde çok zengin ve mihrap nişi şeklinde düzenlenmiş saçak silmesi bulunmaktadır. Bugün çok harap vaziyette olan türbede sekiz kabir yer alır. Bunların Hüseyin Çelebi, Orhan Çelebi, Rukiye Sultan, Hatice Sultan, Şehzade Ahmed, Şehzade Mehmed, Şehzade Selim ve Zeyneb Sultan’a ait oldukları tesbit edilmiştir. Burada yatan kişilerin ölüm tarihleri 853 (1449-50) ile 1127 (1715) yılları arasında değişmektedir. Açık türbe ise tamamen üç sıra tuğla, bir sıra taş tekniğiyle yapılmış ve sivri kemerlerle nihayetlenmiş bir mimariye sahiptir. Rifat Osman, Abdurrahman Hibrî Efendi gibi müelliflerin burada Hafsa Sultan ile Gülsüm Sultan’ın kabirlerinin olduğunu ileri sürdüklerini söylemesine rağmen günümüzde burada kime ait olduğu anlaşılamayan bir tek mezar vardır.

1903 yılındaki bir yangında büyük zarar gören Dârülhadis Medresesi’nin 1914 yılına kadar faaliyet gösterdiği tesbit edilmiştir. Külliyeden geriye kalan cami, türbe ve şadırvan bugün de ilgililerden ihtimam beklemekte, cami ise az bir cemaate hizmet vererek ayakta durmaya çalışmaktadır.


BİBLİYOGRAFYA

Ekrem Demiray, Edirne Fotoğrafları, Edirne Müzesi Kitaplığı.

Rifat Osman, Edirne Rehnümâsı, Edirne 1336, s. 39.

Osman Nuri Peremeci, Edirne Tarihi, İstanbul 1939, s. 63.

Edirne ve Yöresi Eski Eserleri Sevenler Kurumunun 1939 Umumî Kongre Raporu, İstanbul 1939, tür.yer.

Oktay Aslanapa, Edirnede Osmanlı Devri Âbideleri, İstanbul 1949, s. 94-97.

a.mlf., Osmanlı Devri Mimarisi, İstanbul 1986, s. 73-74.

, s. 382-385.

Oral Onur, Edirne Türk Tarihi Vesikalarından Kitabeler, İstanbul 1972, s. 99-102.

Mustafa Bilge, İlk Osmanlı Medreseleri, İstanbul 1984, s. 140-148.

Ratip Kazancıgil, Edirne Mahalleleri Tarihçesi, Edirne 1992, tür.yer.

C. Gurlitt, “Die Bauten Adrinopels”, , I-II (1910-11), s. 1-4, 51-60.

Anonim, “Edirne Karyelerindeki Bazı Harap Camiler”, Şehbâl, IV, İstanbul 1329, s. 265.

“Edirne’de Mevcut Camiler, Köprüler, Çarşılar, Hanlar, Sebiller, Saraylar”, Edirne, sy. 2, 3, 4, 5, 6, 1934, tür.yer.

Ömer Lutfi Barkan, “Edirne ve Civarındaki Bazı İmâret Tesislerinin Yıllık Muhasebe Bilânçoları”, , I/1 (1964), s. 314-315.

Rıfkı Melûl Meriç, “Edirne’nin Tarihî ve Mimârî Eserleri Hakkında”, Türk San‘atı Tarihi Araştırma ve İncelemeleri, İstanbul 1963, I, 439-536.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1993 yılında İstanbul’da basılan 8. cildinde, 534-535 numaralı sayfalarda yer almıştır. Matbu nüshayı pdf dosyası olarak indirmek için tıklayınız.
TDV İslâm Ansiklopedisi'nden rastgele bir madde okumak ister misiniz?
BAŞKA BİR MADDE GÖSTER