https://islamansiklopedisi.org.tr/cennabi-ebu-said
Basra körfezi kıyısında, devrin önemli bir liman şehri olan Cennâbe’de doğdu. Basra’da bir süre ticaretle meşgul oldu. Hamdân Karmat, Vâsıt’ta “Dârülhicre” denilen Karmatî merkezini kurduktan sonra Ebû Saîd’i Güney İran’a dâî olarak gönderdi. Burada oldukça başarılı faaliyetler gösterdi ve mensupları arasında bir tür sosyalizmi yerleştirerek onların mallarını ortaklaşa idare etti. Bir müddet sonra yine Hamdân Karmat tarafından Bahreyn’e dâî olarak gönderilen Cennâbî burada ileri gelen bir ailenin kızıyla evlendi; artan nüfuzu sayesinde çevrede bulunan bedevî ve Karmatî grupların çoğunu kendisine bağlamayı başardı. Kısa zamanda Bahreyn çevresindeki yerleşim bölgelerini ele geçirip kendisine tâbi olmayan halkı katlettikten sonra önce Katîf’i (286/899), ardından da Ahsâ’yı zaptetti. Onun asıl niyeti Basra’yı alıp ülkesinin sınırlarını genişletmekti. Bunu öğrenen Basra halkı memleketlerini bırakıp kaçmak istedilerse de vali Ahmed b. Muhammed b. Yahyâ buna engel oldu, bir taraftan da durumu Halife Mu‘tazıd-Billâh’a bildirdi. Bunun üzerine halife, Basra çevresine büyük masraflar gerektiren bir sur yapılmasını emretti; ayrıca Cennâbî’ye karşı 2000 kişilik bir ordu gönderdi. Yapılan savaşta halifenin ordusu yenilgiye uğradı; önce esir alınıp daha sonra serbest bırakılan kumandan dışındaki bütün askerler öldürüldü. 290 (903) yılında Bahreyn’in merkezi olan Hecer’i uzun bir kuşatmadan sonra ele geçiren Cennâbî, ardından Yemâme’yi de topraklarına kattı ve Uman üzerine yürüdü. Cennâbî Basra’yı almak için tekrar harekete geçtiği sırada, büyük bir ihtimalle kendi devletini kurup Fâtımîler’le irtibatını koparmasından dolayı, Ubeydullah el-Mehdî’nin tertiplediği bir suikast sonucunda Slav asıllı kölelerinden biri tarafından hem kendisi hem de ileri gelen adamları Ahsâ sarayında hamamda iken öldürüldü.
Cennâbî, yedi oğlunun en büyüğü olan Saîd’i halef tayin etmişti. Saîd’in on yıl kadar bu görevde kalmasından sonra aile fertleri arasında çıkan mücadele neticesinde Cennâbî’nin en küçük oğlu Süleyman ağabeyini mağlûp ederek riyâseti ele geçirdi (311/923-24) ve babasının başlattığı istilâ hareketini daha büyük bir şiddetle devam ettirdi.
Cennâbî ölümünden sonra taraftarlarınca, müfrit fırkaların birçoğunda görüldüğü gibi tekrar dünyaya dönecek bir velî olarak kabul edildi. Ahsâ’da bulunan türbesinin kapısında, dünyaya döndüğünde binmesi için eyerlenmiş bir at hazır bekletilirdi. Nâsır-ı Hüsrev’in belirttiğine göre namaz ve oruçla ilgileri bulunmayıp sadece Hz. Peygamber’i tanıyan o yöredeki Karmatîler uzun zaman Ebû Saîdîler diye anılmıştır.
BİBLİYOGRAFYA
Taberî, Târîḫ (Ebü’l-Fazl), X, 71, 148.
Mes‘ûdî, Mürûcü’ẕ-ẕeheb (Abdülhamîd), IV, 264.
Sâbit b. Sinân, Târîḫu aḫbâri’l-Ḳarâmiṭa (Süheyl Zekkâr, Aḫbârü’l-Ḳarâmiṭa içinde), Dımaşk 1402/1982, s. 12-16, 35.
Hammâdî, Keşfü esrâri’l-Bâṭıniyye (nşr. M. Zâhid Kevserî), Kahire 1357/1939, s. 20.
Nâsır-ı Hüsrev, Sefernâme (nşr. M. Debîrsiyâkī), Tahran 1369, s. 147-148.
İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, VII, 493-495, 510; VIII, 83-84.
Nüveyrî, Nihâyetü’l-ereb, XXV, 233-244.
Makrîzî, İttiʿâẓü’l-ḥunefâʾ (nşr. Hugo Bunz), Leipzig 1909, s. 107-113.
a.mlf., el-Muḳaffa’l-kebîr (nşr. Muhammed el-Ya‘lâvî), Beyrut 1407/1987, s. 261-262.
B. Lewis, The Origins of Ismailism, Cambridge 1941, s. 77-79.
Ali Sâmî en-Neşşâr, Neşʾetü’l-fikri’l-felsefî, Kahire 1977, III, 329-330.
Tâhâ el-Velî, el-Ḳarâmiṭa, Kahire 1981, s. 54-56, 59.
B. Carra de Vaux, “Cennâbî”, İA, III, 100-101.
a.mlf. – [M. G. S. Hodgson], “al-D̲j̲annābī, Abū Saʿīd”, EI2 (İng.), II, 452.