https://islamansiklopedisi.org.tr/azife
Âzife, “bir şeyin vaktinin yaklaşması” ve “acele etmek” mânalarına gelen ezf veya uzûf masdarından türetilmiş sıfat olup “yaklaşan, vukuu yakın olan” demektir. Kur’an’da yer aldığı iki âyetten birinde (el-Mü’min 40/18) “yevmü’l-âzife” (yaklaşan gün) şeklinde geçmekte olup tercih edilen görüşe göre kıyamet günü, ayrıca ölümün gelip çattığı veya zalimlerin cehenneme gireceği gün diye tefsir edilmiştir. Diğer âyette ise (en-Necm 53/57) “ezifeti’l-âzife” (âzife büsbütün yaklaşmıştır) şeklinde geçer. Buradaki âzifeye de kıyamet mânası veren müfessirler bulunmakla birlikte ardından gelen âyetlerle bunları takip eden Kamer sûresinin ilk âyetleri, âzifeden “sâat”in yani kıyametin kopacağı günün kastedildiği görüşüne ağırlık kazandırmaktadır.
Çeşitli âyetlerde sâatin mutlaka geleceği, gelmesinin yakın olduğu ifade edildiği gibi (bk. el-Hicr 15/85; el-Ahzâb 33/63) Hz. Peygamber’in de şahadet parmağı ile orta parmağını birleştirerek, “Benim nübüvvet çağımla kıyametin kopması şu ikisi kadar birbirine yakındır” buyurduğu sahih olarak rivayet edilmiştir (Buhârî, “Riḳāḳ”, 39; Müslim, “Fiten”, 132-135). Bütün müfessirler, kıyametin yakın olduğunu bildiren âyet ve hadislerin insanları ikaz etme hedefi güttüğünü belirtirler. Özellikle çağdaş müfessirler âlemin yaratılmasından Kur’an’ın indirildiği zamana kadar milyonlarca yıl geçmiş olduğunu hatırlatarak naslarda ifade edilen yakınlığın bu açıdan düşünülmesi hususuna dikkat çekerler (bk. Âlûsî, XXIV, 85; XXVII, 77).
BİBLİYOGRAFYA
Lisânü’l-ʿArab, “ezf” md.
Buhârî, “Riḳāḳ”, 39.
Müslim, “Fiten”, 132-135.
Taberî, Câmiʿu’l-beyân, XXIV, 34-36.
Fahreddin er-Râzî, Mefâtîḥu’l-ġayb, XXVII, 49-50; XXIX, 26.
Âlûsî, Rûḥu’l-meʿânî, XXIV, 85; XXVII, 77.