ÂLÛSÎ, Şehâbeddin Mahmûd - TDV İslâm Ansiklopedisi

ÂLÛSÎ, Şehâbeddin Mahmûd

شهاب الدين محمود الآلوسي
Müellif: MUHAMMED EROĞLU
ÂLÛSÎ, Şehâbeddin Mahmûd
Müellif: MUHAMMED EROĞLU
Web Sitesi: TDV İslâm Ansiklopedisi
Yayımcı: TDV İslâm Araştırmaları Merkezi
Baskı Tarihi: 1989
Erişim Tarihi: 28.11.2024
Web Adresi:
https://islamansiklopedisi.org.tr/alusi-sehabeddin-mahmud
MUHAMMED EROĞLU, "ÂLÛSÎ, Şehâbeddin Mahmûd", TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/alusi-sehabeddin-mahmud (28.11.2024).
Kopyalama metni

1217’de (1802) Bağdat’ta doğdu. Nesebi baba tarafından Hz. Hüseyin’e, ana tarafından Hz. Hasan’a ulaşmaktadır. Hülâgû’nun Bağdat’ı istilâsı üzerine oradan göç edip Fırat nehri üzerindeki Âlûs adasına yerleşmiş olduğu için Âlûsî nisbesiyle anılan ve birçok âlim ve edip yetiştiren bir aileye mensuptur. Tahsil hayatına reîsülmüderrisîn olan babasının yanında başlayarak ondan Arap dili, Hanefî ve Şâfiî fıkhı ile hadis okudu. Ayrıca devrin meşhur âlimlerinden de ders aldı. Ali es-Süveydî, Alâeddin Ali el-Mevsılî ve Hâlidiyye tarikatının kurucusu Hâlid el-Bağdâdî onun hocaları arasında yer alır. On üç yaşında kitap yazmaya ve ders okutmaya başladı. Aralarında Abdülfettâh eş-Şevvâf ve Ahmed b. Mahmûd Sâlih (Kaymakçı) gibi âlimlerin de bulunduğu pek çok öğrenci yetiştirdi. Birçok medresede ders verdikten sonra Saltanat-ı Dâr-ı Âliyye müderrisi unvanını aldı. Diğer taraftan Bağdat’ın en büyük âlimi olmasından dolayı, vakfiyesinde bu hususun şart olarak zikredildiği Mercâniye Medresesi vakıflarına mütevelli tayin edildi. Otuz yaşında Bağdat’ın Hanefî müftüsü oldu. Yaklaşık on beş yıl kadar kaldığı bu vazifeden hakkındaki dedikodular yüzünden azledildi (1847). Bunun üzerine Âlûsî, daha önce başlayıp yedi cildini yazdığı meşhur tefsiri Rûḥu’l-meʿânî’yi tamamlamak için köşesine çekildi. 1851 yılına kadar iki cilt daha ilâve ederek tamamladığı eserini padişah Abdülmecid’e takdim etmek ve bu vesile ile iftiraya uğradığı için müftülükten azledildiğini anlatarak hakkını aramak üzere aynı yıl İstanbul’a gitti. Orada Şeyhülislâm Ârif Hikmet Bey ve bazı meşhur âlimlerle görüştü, onlarla ilmî sohbetlerde bulundu. Getirdiği resmî yazıları takdim etmek için Sadrazam Reşid Paşa’nın huzuruna çıktı ve sadâret müsteşarı Fuad Paşa’yı da tanıma fırsatı buldu. Yirmi bir ay kadar kaldığı İstanbul’da hüsnükabul gördü, âlimlerin ve devlet adamlarının takdir ve teveccühlerini kazandı. Ancak arzu ettiği sonucu alamadan Bağdat’a döndü. İstanbul’a gidişini, oradaki temaslarını ve Bağdat’a dönüşünü edebî bir üslûpla anlatan üç ayrı eser yazdı.

İstanbul’dan Bağdat’a dönerken yolda sıtmaya yakalanan ve ömrünün son dönemini bu hastalıkla mücadele ederek geçiren Âlûsî Bağdat’ta öldü ve Ma‘rûf-i Kerhî Kabristanı’na defnedildi.

Âlûsî keskin zekâsı, kuvvetli hâfızası, sağlam mantığı ve muhakemesi sayesinde devrinin en büyük âlimlerinden biri oldu. Hâfızasının kendisini hiç yanıltmadığını ve en zor meseleleri dahi halledebilecek fikrî güce sahip olduğunu bizzat kendisi ifade etmektedir. Vakarı ve hayır severliği ile de temayüz etti. Öğrencilerini çok sever ve onların çeşitli ihtiyaçları ile yakından ilgilenirdi. Gündüzleri ders okuttuğu ve fetva işleriyle meşgul olduğu için eserlerini ancak geceleri yazardı. Süratle yazdığı müsveddeler ertesi gün kâtipleri tarafından saatlerce temize çekilirdi. Mükemmel bir üslûp ve ifadeye sahip olan yazıları birer fesahat ve belâgat örneğidir. İlmî ve edebî alanlarda pek çok eser verdi. Öte yandan hikmet ve tasavvufa dair yazdığı güzel şiirleriyle bu alanda da üstat olduğunu gösterdi. Bağdat’ta duraklamış bulunan ilmî hayat ve fikrî hareket, onun sayesinde yeniden canlandı.

Ebü’s-Senâ el-Âlûsî, amelde Şâfiî mezhebine bağlı olmakla beraber bazı meselelerde Hanefî mezhebine uymuş ve ona göre fetva vermiştir. İbn Teymiyye, İbn Kudâme, İbn Kayyim el-Cevziyye gibi meşhur âlimleri takdir ve müdafaa etmesi yanında onların kendi kanaatine ve müctehidlerin icmâına aykırı bulduğu fikirlerini tenkit etmekten çekinmezdi. Hatta kaynaklarda ömrünün son yıllarına doğru ictihada temayül ettiği de zikredilmektedir. Bu sebeple, ilgisi bulunmadığı halde bazı kimseler tarafından kendisine yapılan Vehhâbîlik isnadı doğru değildir. İtikadda selefî olduğunu söyler ve çocuklarına, en doğru yol kabul ettiği selef akîdesini tavsiye ederdi. Bununla beraber Eş‘arî ve Mâtürîdî mezheplerini müdafaa etmekten de geri durmamıştır. O, gerek Şiîler’in sorularına verdiği cevapları ihtiva eden el-Ecvibetü’l-ʿIrâḳıyye adlı eserinde, gerekse Rûḥu’l-meʿânî adlı tefsirinde kelâmî meseleleri dirayetle ele alışından anlaşıldığı üzere kelâm ilmi ile de meşgul olmuştur.

Âlûsî’nin Necmeddin Muhammed Hâmid, Bahâeddin Abdullah, Sa‘deddin Abdülbâkī, Ebü’l-Berekât Hayreddin Nu‘mân ve Ahmed Şâkir adlarında beş oğlu vardır. Bunlardan ilk dördü eser sahibi birer âlimdir.

Eserleri. Âlûsî yirminin üzerinde eser kaleme almış olup bunları ilmî ve edebî olmak üzere iki başlık altında toplamak mümkündür (bk. Muhsin Abdülhamîd, s. 85 vd.).

A) İlmî Eserleri. 1. Rûḥu’l-meʿânî fî tefsîri’l-Ḳurʾâni’l-ʿaẓîm ve’s-sebʿi’l-mes̱ânî. Âlûsî’nin en değerli eseri sayılan meşhur tefsiridir. Otuz dört yaşında iken yazmaya başladığı bu eseri on altı yılda tamamlamıştır. İlk defa dokuz cilt halinde Bulak’ta (1301), daha sonra on iki cilt halinde Kahire’de (1346/1927) ve on beş cilt (otuz cüz) olarak Beyrut’ta (ts.) basılmıştır.

2. Ḥavâşî Şerḥi’l-Ḳaṭr. İbn Hişâm’ın nahve dair Ḳaṭrü’n-nedâ adlı eserinin şerhi üzerine ilk gençlik yıllarında yazmaya başladığı hâşiye olup oğlu Nu‘mân Hayreddin’in tamamladığı kısımla birlikte Kudüs’te basılmıştır (1320).

3. Ġāyetü’l-iḫlâs bi-tehẕîbi naẓmi Dürreti’l-ġavvâṣ (Keşfü’ṭ-ṭurre ʿani’l-ġurre). Harîrî’nin Dürretü’l-ġavvâṣ adlı eserinin şerhidir. Âlûsî bu eseri ile Arap dili ve edebiyatı alanında da üstat olduğunu ispat etmiştir (Dımaşk 1301).

4. eṭ-Ṭırâzü’l-müẕheb fî şerḥi Ḳaṣîdeti Medḥi’l-Bâzi’l-eşheb. Abdülbâkī el-Ömerî’nin Abdülkādir-i Geylânî için yazdığı kasidenin şerhidir (Kahire 1313/1895-96).

5. el-Ecvibetü’l-ʿIrâḳıyye ʿale’l-(li’l-)esʾileti’l-Îrâniyye. Kelâm, felsefe, fıkıh gibi çeşitli konularda İranlılar tarafından sorulan otuz sorunun cevabını ihtiva eder. Vahdet-i vücûd, ilk sorunun cevabı olarak bütün tafsilâtıyla anlatılmıştır. Âlûsî’nin tefsirinden sonra ikinci önemli eseri kabul edilir (Bağdat 1301; Kahire 1314, Ali Dede el-Mevlevî’nin Ḫavâtimü’l-ḥikme adlı eserinin kenarında; İstanbul 1317).

6. el-Ecvibetü’l-ʿIrâḳıyye ʿale’l-esʾileti’l-Lâhûriyye. Lahorlular’ın ricası üzerine yazılmış olup ashâb-ı kirâm hakkındadır. Âlûsî bu eseri ile II. Mahmud’un takdirlerine mazhar olmuştur (Bağdat 1301; Kahire 1307).

7. el-Feyżü’l-vârid ʿalâ ravżi Mers̱iyyeti Mevlânâ Ḫâlid. Nakşibendî şeyhi Mevlânâ Hâlid’in ölümü üzerine Muhammed el-Cevâd tarafından kaleme alınan kasidenin şerhidir (Kahire 1278, 1287).

8. Şerḥu’l-Ḳaṣîdeti’l-Ḳādiriyye (Kahire 1313).

B) Edebî Eserleri. 1. İnbâʾü’l-ebnâʾ bi-aṭyâbi’l-enbâʾ. Edebî üslûpla kaleme alınmış bir vasiyetnâmedir. Çocuklarına yapmış olduğu nasihatleri ve tavsiyeleri ihtiva eder. Eserin bir nüshası, hemen aşağıda zikredilen üç eseriyle birlikte Ali Emîrî Kütüphanesi’nde kayıtlıdır (nr. 2564).

2. Neşvetü’ş-şemûl fi’s-seferi ilâ İslâmbûl. Âlûsî’nin İstanbul seyahatine dair bir eseridir. Burada seyahatinin sebebini, giderken uğradığı yerleri, görüştüğü kişileri ve intibalarını anlatmaktadır (Bağdat 1291, 1293).

3. Neşvetü’l-müdâm fi’l-ʿavd ilâ medîneti’s-selâm. İstanbul’dan Bağdat’a dönüşünü, bu sırada uğradığı yerleri, âlim ve ediplerle olan sohbetlerini ve çeşitli intibalarını edebî üslûp içinde dile getirmektedir (Bağdat 1293).

4. Ġarâʾibü’l-iġtirâb ve nüzhetü’l-elbâb fi’ẕ-ẕehâb ve’l-iḳāme ve’l-iyâb. Bu eser de Âlûsî’nin İstanbul seyahatine, Şeyhülislâm Ârif Hikmet Bey ve diğer âlimlerle yaptığı ilmî sohbetlere ve meşhurlardan bazılarının hal tercümelerine dairdir (Bağdat 1327).

5. el-Maḳāmâtü’l-ḫayâliyye. Gençliğinde kaleme aldığı manzum bir hikâyedir (Kerbelâ 1273).

6. Ḳaṣîdetü’r-Rifâʿiyye. Torunu Mahmûd Şükrî el-Âlûsî tarafından el-Esrârü’l-ilâhiyye şerḥu’l-Ḳaṣîdeti’r-Rifâʿiyye adıyla şerhedilmiştir (Kahire 1305).


BİBLİYOGRAFYA

C. Zeydân, Meşâhîrü’ş-şarḳ, Kahire 1902, I, 161-164.

, I, 3-5.

, II, 418-419.

, II, 785-787.

, VIII, 53.

, XII, 175.

Abbas el-Azzâvî, Ẕikrâ Ebi’s̱-s̱enâʾ el-Âlûsî, Bağdad 1958.

a.mlf., “Âlusî”, , I, 334-337.

Nu‘mân el-Âlûsî, Cilâʾü’l-ʿayneyn, Kahire 1961, s. 43-45.

M. Hüseyin ez-Zehebî, et-Tefsîr ve’l-müfessirûn, Kahire 1381/1961-62, I, 352-362.

Muhsin Abdülhamîd, el-Âlûsî: müfessiren, Bağdad 1388/1968.

Enver el-Cündî, Terâcimü’l-aʿlâmi’l-muʿâṣırîn fi’l-ʿâlemi’l-İslâmî, Kahire 1970, s. 475-485.

Ömer Nasuhi Bilmen, Büyük Tefsir Tarihi, İstanbul 1974, II, 743-751.

M. Şerefeddin Yaltkaya, “Âlûsî”, , I, 391-392.

H. Péres, “al-Ālūsī”, , I, 425.

a.mlf., “el-Âlûsî”, , I, 224-226.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1989 yılında İstanbul’da basılan 2. cildinde, 550-551 numaralı sayfalarda yer almıştır. Matbu nüshayı pdf dosyası olarak indirmek için tıklayınız.
TDV İslâm Ansiklopedisi'nden rastgele bir madde okumak ister misiniz?
BAŞKA BİR MADDE GÖSTER