https://islamansiklopedisi.org.tr/ali-bey-enderunlu
Kastamonu’nun Tosya ilçesinde doğdu. Enderûnî, Kadıköylü, Hânende ve Kel Ali Bey olarak da anılır. Küçük yaşta babasının vefatı üzerine annesiyle birlikte İstanbul’a gitti. Bazı kayıtlarda, yakalandığı bir saç hastalığının tedavisi için İstanbul’a amcasının yanına gönderildiği ifade edilir. İstanbul Galata Gümrüğü Çeşnicibaşısı olan amcası İzzet Efendi’nin Küçükmustafapaşa’daki evinde büyüdü. Gül Camii İbtidâî Mektebi’ni bitirdikten sonra afacanlığı yüzünden Sultanahmet’teki dârüleytama kaydedildi. Okulda gün içerisindeki ezanları o okurdu. Bu ezanları dinleyen devlet adamlarından birinin aracılığıyla saraydaki Enderun Mektebi’ne alındı. Burada özellikle Dellâlzâde İsmâil Efendi tarafından yetiştirildi. On üç yaşından itibaren Sultan Abdülmecid’in huzurunda yapılan fasıllara katılmaya başladı. On beş yaşlarında iken bir fasıl esnasında okuduğu mâniyi dinleyen padişah, onun güzel sesi karşısında memnuniyetini “insan şeklinde bir bülbül” sözleriyle ifade etmiştir. Hocası Dellâlzâde’nin vefatının (1869) ardından arkadaşı Hacı Fâik Bey’le birlikte Enderun’dan ayrıldı, evlenerek Kadıköy’e yerleşti. Bundan sonraki hayatını Kadıköy’de ve Sadrazam Yûsuf Kâmil Paşa’nın eşi Zeynep Hanım’ın konağında mûsiki dersleri vererek geçirdi. Hidiv İsmâil Paşa’nın davetiyle iki defa Kahire’ye gitti. İkinci gidişinde yanında Tanbûrî Kapril, Kanûnî Garbis, Kemânî Kirkor ve Lavtacı Andon gibi sâzendeler de vardı. Son yıllarında maddî güçlüklerle karşılaştığı söylenen Ali Bey, Kadıköy’de Kuşdili’ndeki evinde vefat etti.
Ali Bey sesinin güzelliği yanında bestelediği eserlerle de bu sahadaki gücünü ortaya koymuş, yetiştirdiği talebeler daha sonraki yıllarda Türk mûsikisinin önde gelen mûsikişinasları içinde yer almıştır. Muzıka-yi Hümâyun’da bulunanlarla Enderun’un ileri gelenleri arasında sarayda zaman zaman yapılan mûsiki yarışmalarında yarışmayı Hacı Ârif Bey karşısında Ali Bey’in kazandığını İbnülemin Mahmud Kemal kaydeder. Ali Bey keman çalmasını da öğrenmiş, ancak hocası Dellâlzâde’nin, “Senin sadece okumanı istiyorum” sözü üzerine keman çalmayı bırakmıştır. Hânendeliğinin bir özelliği de irticâlen mâni söylemedeki usta meydan şairliğiydi. Beşiktaş’taki Saman İskelesi’nde meşhur mânici Zil İzzet’in semâi kahvesine devam edenler arasında o da vardı. Ahmed Râsim’in naklettiğine göre gırtlağındaki ses kıvraklığı sayesinde rahatlıkla istediği perdeye ulaşabilirdi, özellikle şed makamlarda çeyrek ve yarım perdelerdeki ustalığı meşhurdu. Yine Ahmed Râsim, Kemençeci Vasilaki Efendi’nin Ali Bey’in sesle taksimi sırasında onu büyük bir dikkatle dinlediğini, bunun sebebini sorduğunda Vasilaki’nin, “Onun gırtlağında bizim yay ve parmaklarımızla güç çevirebileceğimiz bir makine var” cevabını verdiğini söyler. Hayatının son dönemlerinde güzel sesini kıskananlar tarafından kendisine güvercin tersi yedirildiğinden sesinin güzelliğini bir miktar kaybetmiştir. Ali Bey uzun hocalığı döneminde pek çok talebe yetiştirmiştir; bunlardan Şekerci Cemil Bey, Lemi Atlı, M. Nuri Duyguer, Dürrü Turan ve Şükrü Şenozan özellikle zikredilmelidir. Bestelediği eserlerden günümüze ulaşan kırk üç şarkısının listesini Yılmaz Öztuna kaydetmiştir. Bunlardan “Âteş-i firkatle bağrım dağlarım” mısraıyla başlayan dügâh; “Senden bilirim yok bana bir fâide ey gül” mısraıyla başlayan hüseynî; “Affeyle günâhım ne olur ey şûh-i pesendim” ve “Aşkın ile bülbül gibi artmaktadır âhım” mısralarıyla başlayan uşşak şarkıları günümüz repertuvarının seçkin eserleri arasında yer almaktadır.
BİBLİYOGRAFYA
İbnülemin, Hoş Sadâ, s. 55-60.
Mustafa Rona, 20. Yüzyıl Türk Musıkisi, İstanbul 1970, s. 9-11.
Sadi Yaver Ataman, Mehmed Sadi Bey, Ankara 1987, s. 24-26.
Özalp, Türk Mûsikîsi Tarihi, I, 630-634.
Yılmaz Öztuna, Türk Mûsikisi: Akademik Klasik Türk San’at Mûsikisi’nin Ansiklopedik Sözlüğü, Ankara 2006, I, 48-49.
Ahmed Râsim, “Zaman Levhaları, Kim Bilir?..”, Zaman, İstanbul 24 Ramazan 1337 / 13 Haziran 1335.
İ. Fenni [Ertuğrul], “İslâm-Türk Büyükleri: İsmail Fennî-IV”, İslâm-Türk Ansiklopedisi Mecmuası, II/83, İstanbul 1947, s. 15.
“Ali Bey (Hânende)”, İst.A, II, 628-630.