AFŞİN - TDV İslâm Ansiklopedisi

AFŞİN

Müellif: FARUK SÜMER
AFŞİN
Müellif: FARUK SÜMER
Web Sitesi: TDV İslâm Ansiklopedisi
Yayımcı: TDV İslâm Araştırmaları Merkezi
Baskı Tarihi: 1988
Erişim Tarihi: 28.11.2024
Web Adresi:
https://islamansiklopedisi.org.tr/afsin
FARUK SÜMER, "AFŞİN", TDV İslâm Ansiklopedisi, https://islamansiklopedisi.org.tr/afsin (28.11.2024).
Kopyalama metni

“Afşin”, aslında Üsrûşene beylerinin unvanı idi. Bununla beraber kelime, bu Oğuz beyinin unvanı değil adı olmalıdır. Afşin’in babasının adı Bekçi’dir. Tuğrul Bey zamanında Anadolu’ya yapılan akınlar, 1063’te Alparslan’ın tahta geçmesi üzerine Bizans için daha tehlikeli bir hal almıştı. Bunun başlıca sebeplerinden biri, Bizans ucunda yaşayan Oğuz (Türkmen) gruplarının Seyhun boyları ile Horasan’dan gelen yeni ve kalabalık oymaklarla daha da güçlenmiş olmalarıdır. Bu gruplardan birinin Arrân’da (Errân), diğerinin Azerbaycan’da, bir başkasının da Van gölü çevresinde yurt tuttukları anlaşılmaktadır. Sonuncu grup, “Horasan Sâlârı” unvanını taşıyan bir kumandan tarafından idare edilmekteydi. İşte Afşin, tarih sahnesinde ilk defa bu Oğuz grubunun en büyük beylerinden biri olarak görülmektedir. 1066 yılında Hâcib Gümüş Tegin, yanında Emîr Afşin ve diğer beyler olduğu halde Murat ve Dicle boylarındaki bazı yerleri aldıktan sonra Nizip’i kuşattıysa da alamadı. Bunun üzerine Hısnımansûr (Adıyaman) yöresine girdi, burada pek çok ganimet elde etti; geri dönerken de Bizans’ın Urfa Valisi Aruandanos ile karşılaştı. Yapılan savaşta Aruandanos mağlûp oldu ve esir düşerek kumandanları ve bazı askerleriyle birlikte Urfa önünde satıldı. Afşin daha sonra pek çok esir ve ganimetle geri döndü.

Emîr Afşin, bu önemli seferde büyük rol oynamasına rağmen, Gümüş Tigin’in kardeşini Ahlat’ta öldürmesine kayıtsız kalamadı ve Gümüş Tegin’i öldürdü. Ancak sultan tarafından cezalandırılacağından korkup adamlarıyla birlikte Ayıntab taraflarına geldi. Orada akınlar yaptıktan sonra Antakya bölgesine indi, burayı da görülmemiş bir şekilde talan etti ve Antakya şehrini kuşattı (1068). Bu sırada Alparslan’ın, kendisini bağışladığı haberinin gelmesi üzerine Antakyalılar’la anlaştı. Buna göre Antakyalılar Türk kumandanına 100.000 altınla aynı değerde kıymetli kumaş (dîbâc) ve eşya verdiler. 2 Mayıs 1068’de Alparslan’ın yanına gitmek üzere Antakya’dan ayrıldı.

1069’da Bizans Hükümdarı Romanos Diogenes büyük bir ordu ile Halep bölgesinde savaşırken Emîr Afşin de Anadolu içlerine girip Sakarya kıyılarına kadar gitmiş, bir Bizans kumandanının yardımıyla Sivrihisar’ın güneyindeki Ammûriye (Amorion) şehrini zaptedip yağmalamıştı. Buradan İstanbul’a doğru ilerlerken Romanos Diogenes’e ait altı bin attan oluşan bir sürüyü de ele geçirdi. Faaliyetlerinden haberdar olan Romanos Diogenes yolunu kesmek istediyse de başaramadı ve Afşin Çukurova’dan geçerek Antakya bölgesine ulaştı. Çevreyi yağma ettikten sonra Antakya’yı tekrar kuşattı, fakat şehir halkının teklif ettiği 20.000 altını kabul edip kuşatmayı kaldırdı.

1070’te Er Basgan’ın Bizans’a iltica etme olayı meydana geldi. Selçuklu hânedanına mensup olan Er Basgan, aynı zamanda Alparslan’ın kız kardeşi Gevher Hatun’un kocasıydı. Onun, Alparslan’ın Tuğrul Bey’in halefi olmasını istediği ve bunun için çalıştığı bilinmektedir. Bugün henüz bilinmeyen bazı sebeplerden dolayı Selçuklu hükümdarını kızdırmış, sultanın buyruklarını dinlemeyen ve muhtemelen bu yüzden kendilerine “Yâvegiyye” (kaçaklar, itaatsizler) denilen Oğuzlar’dan oluşan bir topluluğun başına geçmişti. Aynı yılın sonlarında Hemedan’dan Van gölü çevresine gelen Alparslan, Erciş ve Malazgirt’i kolayca aldıktan sonra Emîr Afşin’e, Er Basgan’ı yakalayıp huzuruna getirmesini emretti. Bunu haber alan Er Basgan, emri altındaki Yâvegiyye ile Bizans ülkesine doğru kaçtı, Afşin de onu takibe koyuldu. Bu arada Er Basgan, karşısına çıkan Bizans kumandanı Manuel Komnenos’u ağır bir yenilgiye uğratarak esir aldı. Manuel, Er Basgan’ın mülteci sıfatıyla geldiğine ancak esir düştüğü zaman inandı; Afşin’in yaklaşmakta olduğu haberi alınınca da ikisi birlikte süratle İstanbul’a doğru hareket ettiler. Afşin de takibe devam ederek bazı kaynaklara göre İstanbul yakınlarına kadar gitti. Ancak kışın bastırması üzerine yanındaki pek çok esir ve ganimetle Ahlat’a dönüp durumu Alparslan’a bildirdi. Emîr Afşin Malazgirt Savaşı’na da katılmış ve zaferin kazanılmasında önemli bir rol oynamıştır.

1077’de Selçuklu Hükümdarı Melikşah Suriye’yi kardeşi Tutuş’a iktâ etti ve başta Afşin olmak üzere birçok Oğuz beyini onun hizmetine verdi. Tutuş bu beylerle birlikte Halep’i kuşattıysa da alamadı. Sonra Dımaşk Valisi Atsız’ın yardım istemesi üzerine oraya gitti. Dımaşk’ta Tutuş’un Atsız’ı öldürmesi, Afşin’in ona olan güvenini sarstı ve askerin çoğu ile birlikte hizmetinden ayrılmasına sebep oldu. Kuzeye doğru yönelen Afşin, etrafı yağmalayarak Antakya yöresine geldi ve orayı da talan etti. Sonunda şehir halkı istediği parayı verince, 1078’de pek çok ganimetle birlikte Diyarbekir’e doğru hareket etti. Sıbt İbnü’l-Cevzî, bu hadiseyle ilgili olarak Antakyalılar’ın bir taraftan 30.000 altın vermeyi vaad edip Afşin’i oyalarken diğer taraftan da Tutuş’u çağırdıklarını, Afşin’e kızgın olan Tutuş’un harekete geçtiğini, bunun üzerine Afşin’in de Diyarbekir’e kaçtığını yazmaktadır. Azîmî de Afşin’in gelmesinden sonra Halep bölgesinde kıtlık çıktığını bildirir. Bundan sonra hiçbir kaynakta Emîr Afşin’e dair bir kayıt mevcut değildir. Bu durum, onun yurduna döndükten kısa bir zaman sonra ölmüş olabileceğini hatıra getirmektedir.


BİBLİYOGRAFYA

Urfalı Mateos Vekayi-nâmesi (952-1136) ve Papaz Grigor’un Zeyli (1136-1162) (nşr. ve trc. H. D. Andreasyan), Ankara 1968, s. 133, 134.

İbnü’l-Cevzî, el-Muntaẓam (nşr. Krenkow), Haydarâbâd 1357-59/1938-40, VIII, 254-255.

Sıbt İbnü’l-Cevzî, Mirʾâtü’z-zamân (nşr. Ali Sevim), Ankara 1968, s. 137, 139, 144, 146, 147, 149, 197, 201.

, II, 11, 12, 56, 65, 67, 88.

Mükrimin Halil Yinanç, Türkiye Tarihi, Selçuklular Devri I: Anadolu’nun Fethi, İstanbul 1944, s. 60, 61, 65, 66, 68.

Azîmî, La chronique abrégée d’al-Azīmī (nşr. Cl. Cahen, , CCXXX [1938] içinde), s. 358-362.

Bu madde TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1988 yılında İstanbul’da basılan 1. cildinde, 440-441 numaralı sayfalarda yer almıştır. Matbu nüshayı pdf dosyası olarak indirmek için tıklayınız.
TDV İslâm Ansiklopedisi'nden rastgele bir madde okumak ister misiniz?
BAŞKA BİR MADDE GÖSTER